
Bir gün, gururlu bir bilgin, kıyıda duran bir
kayığa binip karşıya geçmek istedi. Kıyıda
müşteri bekleyen kayıkçılardan birine seslendi;
kayık yanaştı, bilgin de kayığa atladı. Kayık
denizin üzerinde ilerlerken, bilgin, kayıkçıya
sordu:
“Sen hiç dilbilgisi okudun mu?”
“Hayır! Ben bilgisiz bir kayıkçıyım. Bir
besmele bilirim, başka bir şey bilmem.”
Bilgin:
“Vah vah, çok üzüldüm. Demek yarı ömrün
boşa gitti…” diyerek, küçümser bir şekilde
kayıkçıya baktı.
Tam bu sırada bir fırtına koptu; kayık denizin
ortasında yalpalıyor, kayıkçı bütün gücüyle
tehlikeyi atlatmak için çalışıyordu. Fırtına
gittikçe arttı, kayık batmak üzereyken, kayıkçı
karşısında korkudan tir tir titreyen bilgine sordu:
“Ey, her şeyi bilen bilgin dostum. Şimdi ben
sana soruyorum: Yüzme bilir misin?”
Bilgin:
“Hayır,” yanıtını verince, kayıkçı:
“Vah vah, sen ömrünü boşa harcamışsın.
Şimdi, senin bütün ömrün gitti; çünkü birazdan
kayık batacak. İyi bil ki, burada dünya bilgisi
değil, Tanrı’da yok olma bilgisi gerekli. Eğer,
yokluk bilgisini biliyorsan, tehlikesizce denize
dal!”
İstersen dünyada zamanın en büyük bilgini
ol; ama, dünyanın yokluğunu da gör, zamanın
yokluğunu da… Dilbilginini size, yok olma
bilgisini öğretmek için anlattık. Fıkıhı bilmeyi
de, yok olmada bulursun; dünya bilgisini
öğrenmeyi de…