
Bir zamanlar, güzel bir köyde altı çocuk ve onların sevgi dolu ablası yaşardı. Her akşamüstü, güneş dağların ardına saklanırken, büyük ceviz ağacının gölgesinde bir çember kurup otururlardı. Oyunlar oynar, şarkılar söyler ve en önemlisi, birbirlerine hayallerini anlatırlardı.
Bir gün, abla çocuklara gülümseyerek, “Bugün hayallerimizi paylaşalım! Kim olmak, ne yapmak isterdiniz?” diye sordu. Küçükler hemen heyecanla ellerini kaldırdı.
İlk olarak minik Elif konuştu: “Ben gökyüzüne kadar uzanan bir salıncakta sallanmak isterim! Rüzgar yüzümü okşarken, bulutların arasında uçtuğumu hayal ediyorum.”
Ardından Ahmet, “Ben büyük bir gemi kaptanı olup dünyayı dolaşmak istiyorum! Okyanusun maviliğinde kaybolmak, yeni yerler keşfetmek harika olurdu,” dedi, gözleri parıldayarak.
Zeynep hayalini anlatırken ellerini göğsüne koydu: “Ben bir doktor olmak istiyorum. İnsanlara şifa dağıtmak, çocukları iyileştirmek istiyorum.”
Diğer çocuklar da sırayla hayallerini anlattılar. Kimisi ressam, kimisi müzisyen, kimisi de bir masal yazarı olmak istiyordu. Ablaları gülümseyerek onları dinledi ve sonra dedi ki: “Hepinizin hayalleri çok güzel. Unutmayın ki, ne olmak isterseniz olun, en önemlisi sevgiyle, umutla ve azimle çalışmaktır. Hayallerinizin peşinden koşarsanız, gerçek olabilirler.”
O gece, çocuklar yıldızların altında uykuya dalarken kalplerinde büyük umutlar vardı. Hayalleri, onları büyüdüklerinde en güzel yerlere götürecekti.
Ve işte böyle, o köyde her akşam hayal çemberi kurulmaya devam etti. Çünkü hayaller paylaşıldıkça büyüyordu…