
Bir gün Nasrettin Hoca’nın evine gece vakti bir hırsız girer. Hırsız, Hoca’nın evinde ne bulursa çalmaya başlar; altınlar, değerli eşyalar, yemekler ve ne varsa torbasına doldurur. Nasrettin Hoca, hırsızın evini soydurduğunu fark eder, fakat hiç sesini çıkarmaz. Hırsız, rahatça işini bitirip eşyaları alıp gitmek üzereyken, Hoca çoktan uyanmış ve hırsızı sessizce izliyordur.
Hırsız, işini bitirip evden çıkarken, Hoca kalkar, evde bulunan büyük bir battaniyeyi alır, üzerine sarar ve dışarı çıkar. Hırsız, Hoca’nın arkasından gittiğini fark eder ve biraz şaşkın bir şekilde, Hoca’ya seslenir:
– Hoca! Ne yapıyorsun? Nereye gidiyorsun?
Hoca, soğuk bir gülümseme ile cevap verir:
– Evde alacak bir şey bırakmadın, bari battaniyemi alayım da yeni evime gideyim!
Hırsız şaşkınlıkla, “Nasıl yani?” der. Hoca, “Artık benim de yeni bir evim var; soygunu sen yaptın, ama senin sıcak evine gidip orada rahatça uyumak yerine, ben burada battaniyemi alıp soğukta uyuyacağım. Böylece hakkımı almış olurum!” diye ekler.
Bu esprili hikaye, Hoca’nın hırsızın yaptığına mizahi bir şekilde karşılık vermesiyle son bulur. Hoca, durumu bir de tersine çevirerek, hırsızın soygunun ardından bile rahatlıkla uyumasını ve kendi yaşadığı sıkıntıyı alaya alır. Hırsız, bu sözlerden sonra Hoca’nın ne kadar zeki olduğunu fark eder, pişman olur ve bir daha hırsızlık yapmamaya karar verir.
Hikaye, Nasrettin Hoca’nın zekâsı, mizahı ve insanlara ders verme biçimini yansıtan klasik bir örnektir.