
Bir zamanlar, büyük ve yemyeşil bir savanada, birbirinden farklı iki hayvan yaşarmış: biri küçük ve çevik bir kedi, diğeri ise uzun boylu ve zarif bir zürafa. Kedi, ormanın derinliklerinde oynar, ağaçların dallarına tırmanır, kuşlarla dostluk kurarmış. Zürafa ise daha çok yüksek otları yiyerek vakit geçirir, başını bulutlarla selamlar, gökyüzünde gezmeyi çok severmiş.
Bir gün, kedi günlerden birine zürafayı fark etmiş. Zürafa, kocaman boynu ve uzun bacaklarıyla yürürken, kedi yere düşen bir yaprağa takılmış ve birden yere düşüp kafasını çarpmış. Zürafa hemen durup kediye bakmış.
“Canın yandı mı?” demiş nazikçe.
Kedi, başını kaldırıp zürafaya gülümsemiş. “Yok, sadece takıldım, sorun değil!”
Zürafa şaşkın bir şekilde sormuş: “Benim boyum o kadar uzun ki, bazen yavaş yürürken yere bakmak zor oluyor. Ama senin gibi küçük ve hızlı bir arkadaşım olması çok ilginç olurdu. Bana öğretir misin, nasıl o kadar hızlı ve çevik olabiliyorsun?”
Kedi mutlu bir şekilde başını sallamış. “Tabii ki! Ama sen de bana öğret, nasıl bu kadar yüksek yerlere ulaşabiliyorsun?”
Ve böylece, zürafa ve kedi, birbirlerinin yeteneklerini öğrenmek için birlikte vakit geçirmeye başlamışlar. Kedi, zürafaya ağaçlara nasıl tırmandığını ve çevik olmayı öğretmiş. Zürafa ise kediyi boynu sayesinde ağaçlardan yüksek dallara nasıl rahatça ulaşabileceğini göstermiş. Birbirlerinden çok şey öğrenmişler.
Bir süre sonra, bu iki farklı hayvanın dostluğu herkesin dikkatini çekmiş. Savanadaki diğer hayvanlar, büyük ve küçük, güçlü ve zayıf, farklı olmanın aslında ne kadar güzel olduğunu anlamış. Kedi ve zürafa her zaman birlikte vakit geçirmiş, birbirlerine yardım etmiş ve dostluklarının gücünü herkese göstermişler.
Kimse birbirinden farklı olmanın, dostluk kurmaya engel olmadığını unutmamış.