Bir zamanlar, uzak bir köyde Veli Dayı adında, akıllı, sağduyulu ve aynı zamanda çok da neşeli bir adam yaşarmış. Veli Dayı, köyün en güçlü adamı değildi belki, ama en bilge ve en sevimli olanıydı. O, her zaman işlerini sabırla ve zekâsıyla halleder, köydeki her soruna en akılcı çözümleri bulurdu. Herkes ona danışır, her işin içinde Veli Dayı’nın lafı geçerdi.
Bir gün, Veli Dayı ormanda odun kesmeye gitmişti. Sabahın erken saatlerinde, sabahın serinliğinde, keserini ve baltasını alıp, ormanın derinliklerine doğru yola koyulmuştu. Orman çok kalındı, ağaçlar gökyüzüne kadar yükseliyor, yapraklar sararmış, rüzgarın esişiyle ağaçların dalları hışırdayarak birbirine fısıldıyordu. Veli Dayı, keyifle kesmeye başladı odunları. Her darbesiyle odunlar yere devriliyor, çıtır çıtır sesler çıkıyordu.
Fakat bir an geldi ki, Veli Dayı baltasını nehre doğru savururken, bir anda baltası kayıplara karıştı. “Aman Allah’ım!” diye bağırdı Veli Dayı, baltasını kaybetmişti. Su kenarına kadar gidip, ellerini suya sokarak baltasını aramaya başladı ama bulamadı. Tam o sırada, suların içinden, pırıl pırıl parlayan bir ışık belirdi. Veli Dayı şaşkınlıkla geriye doğru baktı ve karşısında bir peri gördü.
Peri, gülümsedi ve dedi ki: “Merhaba Veli Dayı, neyin var, neden bu kadar üzgünsün?”
Veli Dayı, şaşkınlıkla periye bakarken, başını eğdi ve dedi: “Ey güzel peri, baltamı kaybettim. Ormanda odun kesiyordum, bir anlık dikkatsizlikle baltam nehre düştü. Şimdi onu bulamıyorum.”
Peri, Veli Dayı’na bakarak, “Sana yardım edebilirim,” dedi. “Ama öncelikle sana bir soru sormak isterim: Eğer baltanı bulursam, ne yapacaksın?”
Veli Dayı biraz düşündü, sonra gülerek cevap verdi: “Benim için önemli olan, sadece eski baltamı geri alabilmek. Eğer bir başka çözüm varsa, elbette kabul ederim.”
Peri, başını sallayarak suda gözden kayboldu ve bir an sonra elinde altın bir balta belirdi. “İşte bu senin baltan mı?” diye sordu.
Veli Dayı, altın balta parıl parıl parlıyor olsa da, hiç tereddüt etmeden, “Hayır,” dedi. “Bu benim baltam değil, benimki sıradan bir balta. Bunu almak istemiyorum.”
Peri, şaşkınlıkla, “Peki, o zaman, belki bu?” dedi ve bu kez gümüş bir balta çıkardı. “Bu senin baltan mı?”
Veli Dayı yine gülerek, “Hayır, bu da değil,” dedi. “Bu da çok güzel bir balta ama benim baltam, çok daha sıradan bir şeydi.”
Peri, biraz daha şaşkın bir şekilde, “O zaman senin gerçek baltanı bulmam için ne yapmam gerek?” diye sordu.
Veli Dayı, gülerek, “Sadece sabırlı ol. Benim baltam eski, paslanmış bir balta. Ama hala işimi görebilir,” dedi.
Peri, başını sallayarak Veli Dayı’nın sözlerini dinledi ve bu kez gerçekten eski, paslanmış bir balta çıkardı. “İşte bu senin baltan mı?” diye sordu.
Veli Dayı, gülerek, “Evet, bu benim baltam!” dedi. “Çünkü o, bana yıllardır hizmet etti. Bazen en değerli şey, en basit olandır.”
Peri, Veli Dayı’nın dürüstlüğüne ve içindeki sadeliğe hayran kalarak, altın ve gümüş baltaları da ona hediye etti. “Çünkü sen dürüst oldun ve gerçek olanı istedin, sana bu hediyeleri veriyorum,” dedi.
Veli Dayı, altın ve gümüş baltaları kabul etti, ama asıl huzuru, eski, paslanmış baltasında buldu. O gün, Veli Dayı evine dönerken, nehre düşen baltasını düşünerek gülümsedi. O an, altın ve gümüş baltaların, eski baltasına değer katmadığını fark etti. Çünkü gerçek değer, doğru seçimde ve dürüstlükteydi.