Bir zamanlar, büyük ve kudretli bir aslan ormanın derinliklerinde hüküm sürüyordu. Güçlü ve korkulan bir kraldı; gür bıyıkları, altın sarısı yelesi ve her adımında yer sarsılır, hayvanlar ondan uzak durmak için nehre kadar koşarlardı. Fakat yıllar geçtikçe, aslanın dişleri eskisi gibi keskin, pençeleri eskisi gibi kuvvetli kalmadı. Yaşlandıkça, gücünü kaybetmeye başladı. Eskiden avlanırken bir adımda on beş çakalı, iki adımda bir ceylanı yakalayabilen aslan, artık av peşinden koşarken yoruluyor, hemen her avı kaçırıyordu.
Bir gün, yaşlı aslan, sararmış tüylerini tararken bir düşünceye kapıldı. “Ben bir zamanlar ormanın en güçlü kralıydım, ama şimdi… şimdi bile tek başıma ayakta duramıyorum,” diye iç geçirdi. “Bu ormandaki hayvanlar, eskisi gibi bana korku duymuyor. Onlar artık bana saygı göstermiyorlar. Ama nasıl yeniden güç kazanabilirim? Belki de akıl, benden daha güçlü olan gençlerden faydalıdır.”
Günler geçtikçe aslan, ormandaki hayvanları tek tek çağırarak onlara birer birer öğütler vermek istedi. Fakat bunları doğrudan yapmanın bir anlamı olmayacağını düşündü. Onun yerine bir plan yaptı.
Bir sabah, aslan ormanın ortasında büyük bir kaya parçasına oturup güçlü bir şekilde kükredi. Sesinin yankısı ormanda yankılandı. “Bütün orman sakinleri, buraya gelin!” diye bağırdı. “Büyük bir ödül ve değerli bir tavsiye vereceğim. Tüm hayvanlar, öğütlerimi dinlemeye çağrılmaktadır.”
Hayvanlar, aslanın davetini duydular. İlk başta tedirgin oldular, çünkü aslan yıllardır birer birer onları korkutmuş, her biri onun dişleri ve pençelerinden kaçmak zorunda kalmıştı. Ama ormandaki diğer hayvanlar, yaşlı aslanın artık yavaşladığını ve eskisi kadar güçlü olmadığını fark etmişlerdi. Aralarından cesur bir tavşan, “Gidelim bakalım, belki yaşlandıkça akıllanmıştır,” dedi ve diğer hayvanlar da onu izleyerek aslanın etrafında toplandılar.
Aslan, bütün hayvanlar bir araya geldiklerinde derin bir nefes alarak onlara şöyle dedi: “Beni dinleyin, ey ormanın tüm sakinleri! Ben yıllardır avlandım, yönettim, ama şimdi yaşlandım. Gücümü kaybettim. Artık bir aslanın avı kolayca kaçırılır. Ama size bir öğüt vereceğim: Gücünüzü kaybettiğinizde, akıl en büyük silahınızdır. Avlanmak için güç gerekmez, akıl ve plan gereklidir.”
Hayvanlar, aslanın bu sözlerini dikkatle dinlediler. Yaşlı aslan, bir zamanlar güçlü olan o kudretli yaratık şimdi onların karşısında zayıf bir figür halini almıştı. “Ben,” dedi aslan, “şimdi avlanmak için başka bir yol deniyorum. Gücüm ve kudretim yetmediğinde, akıl beni bir yerlere taşır. Ama sizler, buna değer vermelisiniz. Çünkü akıl, her zaman gücü aşar.”
Hayvanlar, aslanın yaşına ve zayıflığına bakarak düşündüler. Bazıları, “Belki gerçekten akıl gücü önemli olabilir,” diye düşündü. Ama aslanın planı henüz tamamlanmamıştı. Kendisinin artık avlanacak gücü olmadığını fark etmişti, ama hilesiz bir oyun da oynayamazdı. “Beni dinleyin,” dedi aslan, “bir planım var. Her birinize birer ziyaret göndereceğim. Herhangi bir hayvanla tek tek buluşacağım. Ama bu buluşmada sizlerden kendi hayatta kalma yöntemlerinizi paylaşmanızı isteyeceğim.”
Hayvanlar, aslanın teklifini kabul etti. Ancak tavşan, diğerlerinden farklı olarak aslanın tuzağını fark etti. Aslan, her biriyle tek tek görüşmeye karar vermişti. Bu, birer birer onlara gözdağı vermek, onları kendi tuzağına çekmek anlamına geliyordu. Ancak tavşan, dikkatli bir şekilde aslanın planını çözmüş ve hızla geri çekilmişti. Tüm orman hayvanlarına bir araya gelmelerini söyledi. “Aslan, yıllarca tüm ormanın kralıydı ama artık güçsüz ve hileye başvuruyor. Ona karşı dikkatli olmalıyız,” dedi.
Ve orman hayvanları, aslanın oyununa gelmediler. Onun son zaferi, yalnızca aklın gücünün hatırlatılmasından ibaret oldu.
Bu masalda La Fontaine, “güç ve kurnazlık” arasındaki dengeyi sorgular, bunun yerine “akıl ve dikkatli olma”nın daha değerli bir strateji olduğunu öğütler. En güzel la fontaine masalları için masal sarayı’nda kalmaya devam edin..