Bir zamanlar, rengarenk çiçeklerle dolu bir krallık vardı. Bu krallığın en güzel yeri, Çiçek Prensesi‘nin bahçesiydi. Prenses, adını çiçeklerin renklerinden almıştı; etrafındaki her çiçek, onun neşesi ve sevgisiydi. Bahçesinde her tür çiçek vardı: gül, lilyum, papatya, menekşe… Prenses her gün bahçesine gelir, çiçeklerle konuşur, onlara şarkılar söylerdi. Çiçekler de ona en güzel açılışlarını sunarak karşılık verirlerdi.
Ancak, bu güzel krallığın bir sırrı vardı. Her bahar, kötü bir cadı krallığa gelerek çiçeklerin solmasına neden olurdu. Cadı, insanların doğaya olan sevgisini kıskanıyordu ve bu yüzden çiçekleri lanetliyordu. Prenses, her bahar cadının gelmesini beklerken büyük bir korku duyuyordu. Çünkü bir yıl önce, cadı gelince bahçesindeki tüm çiçekler solmuştu.
Bir sabah, Prenses cesaretini toplayarak bu duruma son vermeye karar verdi. “Bu yıl laneti kıracağım,” diye düşündü. Yüreğinde doğaya duyduğu sevgiyle cadının kalesine gitmeye karar verdi. Yola çıkmadan önce, bahçesindeki çiçeklere veda etti ve onlardan cesaret istedi.
Bahçeden ayrıldığında, çiçekler ona uğurlarken en güzel renklerini açtılar. Prenses, cadının kalesine ulaşmak için uzun bir yolculuğa çıktı. Yol boyunca, ormanın derinliklerinden geçerken çeşitli hayvanlarla karşılaştı. Tavşanlar, kuşlar ve sincaplar, prensesin cesaretini görünce ona yardım etmeye karar verdiler. Hayvanlar, prensesi cadının kalesine götürmek için ona eşlik ettiler.
Cadının kalesine vardıklarında, prenses büyük bir korkuyla kapıyı çaldı. Kapı açıldığında cadı, gülümseyerek onu karşıladı. “Hoş geldin, Çiçek Prensesi. Buraya neden geldin?” diye sordu. Prenses, cesaretle cevap verdi: “Kötü büyülerinin lanetini kaldırmak için buradayım. Doğanın güzelliğini korumak istiyorum.”
Cadı, prensesin cesaretinden etkilenmişti ama onu test etmek istiyordu. “Eğer benim bulmacamı çözersen, laneti kaldırırım. Ama başaramazsan, sonsuza dek burada kalırsın,” dedi. Prenses, bu teklifi kabul etti. Cadı, prensesin önüne karmaşık bir bulmaca koydu.
Prenses, derin bir nefes aldı ve düşünmeye başladı. Zekasını kullanarak bulmacayı çözmeye çalıştı. Bulmaca, doğanın dengesini ve sevgi dolu kalpleri anlatıyordu. Prenses, doğanın güzelliklerini düşündü ve bulmacanın içindeki anlamı kavradı. Zamanla, doğru yanıtı buldu ve cadının yüzündeki gülümseme büyüdü.
Cadı, prensesin kararlılığını ve zekasını takdir etti. “Sen gerçek bir kalbe sahipsin,” dedi. “Ama şimdi son bir deneme daha yapacağım.” Cadı, prensesin önüne üç çiçek koydu: biri altın, biri gümüş, biri de sıradan bir papatyaydı. “Hangisi en değerlisi?” diye sordu.
Prenses, bu sorunun ne kadar zor olduğunu anladı ama içten bir şekilde düşündü. Altın ve gümüş, dışarıdan güzel görünse de, papatyanın içindeki sevginin daha değerli olduğunu biliyordu. “Sıradan görünse de, papatya en değerlisidir,” dedi.
Cadı, prensesin bu doğru cevabını duyunca büyülendi. “Sen doğanın gerçek dostusun,” dedi ve elini kaldırdı. “Artık laneti kaldırıyorum.” Aniden, etraflarındaki karanlık bulutlar dağıldı ve bahar güneşi parlamaya başladı. Çiçekler, taze ve canlı renkleriyle açılmaya başladı.
Prenses, sevgi dolu bir gülümsemeyle cadıya teşekkür etti. “Artık bu krallık, senin kötü büyülerin altında kalmayacak,” dedi. Cadı, bir daha asla kötü bir şey yapmamaya söz vererek oradan ayrıldı.
Çiçek Prensesi, bahçesine döndüğünde çiçekler onun için daha da güzel açılmıştı. Tüm krallık, baharın gelişiyle birlikte neşeyle dolup taştı. Prenses, cesareti ve sevgisi sayesinde hem doğayı kurtarmış hem de herkesin kalbinde bir umut ışığı yakmıştı.
Ve böylece, Çiçek Prensesi ve krallık, doğanın güzellikleriyle birlikte mutlu bir hayat sürmeye devam etti. Doğanın gücünün ve sevginin her zaman zafer kazanacağını unutmamak gerekir. En güzel masallar için Masal Sarayı‘nı takip etmeye devam edin.