Bir zamanlar uzak diyarların birinde, geceyi asla uyumadan geçiren bir grup çocuk yaşarmış. Geceleri, yavaşça düşen kar tanelerinin sessizliğinde, gökyüzü mavi ve ay parlakken, o çocuklar gözlerini kapatmaz, oyunlarını sürdürürlermiş. Ama bu durum, zamanla nehir gibi akan uykusuzlukları onların güçten düşmesine yol açmış. Bir gün, karanlıklar çok derinleşmiş ve uyumayan çocukların kalpleri korkularla dolmaya başlamış.
İşte o gece, uzak diyarlarda, derin ormanların içinde, yıllardır kimsenin görmediği bir canavar uyanmış. Yüce dağların gölgesinde, yerin altından sızan soğuk bir rüzgarla birlikte çıkmış bu varlık. Adı Uykucan’mış ve kimse onun adını bile bilmezmiş. O, karanlık gecelerin ruhu, bir zamanlar uyumayı bilmeyenlerin en derin korkusuydu.
Uykucan, uzun, ince bacakları ve koyu, geceyi andıran tüyleriyle çok garip bir varlıkmış. Yüzü, gölgelerle gizlenmiş ama gözleri, ay ışığında parlayan iki devasa küre gibiymiş. O kadar parlaklarmış ki, ışıkları her yeri aydınlatırmış. Kulakları, rüzgar gibi hafifmiş ama o kadar keskinmiş ki, bir çocuğun bile en ufak hareketini duyarmış. Hangi çocuk kendini uykusuz bırakmışsa, Uykucan o çocuğu bulur, korkutmak için gelirmiş.
Bir akşam, karanlık iyice çökmüş, rüzgar çığlık gibi ıslıklar çalmaya başlamış ve o gece, uyumayan bütün çocuklar birbirlerini göremediği kadar derin bir korkuyla sarmış. Gecenin derinliklerinden gelen korkutucu bir ses duyulmuş: “Uykusuz kalan her bir çocuk, beni uyandırır. Ve ben, korku karanlığında onları bulur, uyutmaya götürürüm…”
O gece, bütün köyde, çocuklar sırtlarını duvarlara yaslayıp, korku içinde titremiş. Ama bir tanesi, en cesur olanı, uyumamak için kendi kararını vermiş. “Uykucan bana gelirse, ben ona bir masal anlatırım,” demiş ve başını gövdesinin altına sarmış.
Hava ne kadar karanlık, gece ne kadar sessiz olsa da, o cesur çocuk gözlerini kapatmamış. Uykucan, bir köyün içine girdiğinde, göğsünden çıkan titrek bir nefesle yere doğru süzüldü. Ama ne olduğunu bir an için anlamadı. O cesur çocuğun gözlerinden yayılan masal, Uykucan’ı yakaladı. Anlatılan her cümle, bir yıldız gibi gökyüzüne yükseldi, canavarı etkilemeye başladı.
Masalın sonunda, “Uykusuzluk bir haldir, fakat uykuyu beklemek, masalların büyüsüdür,” diyen çocuk, Uykucan’ın gözlerine bakarak, “Masalın sonu burada biter. Şimdi sen de uyumalısın,” dedi.
Ve o gece, masal bittiğinde, çocuklar gözlerini kapatıp derin bir uykuya daldılar. Uykucan, masalın gücünden büyülenmişti ve yavaşça kayboldu. O günden sonra, çocuklar geceyi uyuyarak geçirmeye başladılar. Uykusuzlukları sona erdi ve Uykucan bir daha asla geri gelmedi.
Ve işte o zaman, uyuyamayan çocuklar, her gece masallarını anlattılar, çünkü masallar, korkuyu uyandıran canavarı uyandırmadan, kalplerindeki huzuru bulmalarını sağladı.