Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, uzak bir diyarın derinliklerinde, büyük bir krallık varmış. Bu krallık, zenginlik, refah ve güzellikleriyle çevresindeki tüm ülkeleri geride bırakırmış. Ancak, krallığın en büyük eksiği bir prensmiş. Kraliçe yıllardır bir çocuk sahibi olmayı beklemiş, ama bir türlü bu dileği gerçekleşmemiş. Ne kadar dua etseler de, bir prens, bir prenses dünyaya gelmemiş.
Bir gün, saraya yaşlı bir derviş gelmiş. Gözleri derin, bakışları bilgeymiş. Padişahın üzgün halini görünce, ona yaklaşmış ve “Padişahım, derdinizin çözümü basittir. Bir bahçe yapın, içi meyve ağaçlarıyla dolsun, çiçekler her köşeye serilsin. Ama sabırla bekleyin, zamanla her şeyin çözümü gelir,” demiş.
Padişah, dervişin sözlerini dinlemiş, ve ne kadar zor olsa da, hemen büyük bir bahçe yaptırmaya karar vermiş. Bahçenin her köşesine farklı ağaçlar, rengarenk çiçekler dikilmiş. Her şey en ince detayına kadar düşünülmüş. Güzel kokular havada uçuşmuş, her köşede bir başka güzellik yer almış. Bahçe tamamlanmış ama, padişahın kalbi bir türlü huzur bulamamış. Zenginliği, görkemi her şeyin en iyisi olsa da, hala bir eksiklik varmış. Hala bir çocuk yokmuş.
Günler geçmiş, aylar geçmiş, bahçe büyümüş, güzelleşmiş ama padişahın üzüntüsü devam etmiş. Kraliçe o günden beri, bahçeden hiç çıkmaz olmuş. Yalnızca orada vakit geçirirmiş. Bir sabah, bir yaşlı söğüt ağacı, kadına seslenmiş: “Beni dikkatle dinle, kraliçem. Benim dallarımdan bir dal al, onu toprağa dik. Bir gün sana bir meyve verecektir. O meyveyi al, yarısını kendine ye, diğer yarısını padişahına ver. O zaman, dilekleriniz gerçek olacaktır.”
Kraliçe, ağacın sözlerini dikkatle dinlemiş ve hemen dalı toprağa dikmiş. Zamanla o dal büyümüş, fidan olmuş, sonra ağaç olmuş. Yedi yıl geçmiş, ağaç meyve vermiş. Fakat bu meyve öyle ilginçmiş ki, bir yarısı kırmızı, diğer yarısı ise altın sarısıymış. Kraliçe, şaşkın bir şekilde meyveyi almış, tam ortasından ikiye bölmüş. Bir kısmını kendisi yemiş, diğer kısmını da padişahına götürüp yedirmiş.
Ve, işte o sabırla beklenen gün gelmiş! Dokuz ay sonra, bir sabah, padişahın huzurunda güzel bir haber duyulmuş. Kraliçe, sağlıklı bir oğul doğurmuş! Saray sevinç içinde, şarkılar söyleyip, davullar çalmış. Bütün krallık kutlamalarla dolmuş. Herkes padişahın ve kraliçenin mutluluğunu paylaşmış.
O günden sonra, krallıkta bir prensesin gülüşleri, bir prensin neşesi her yere yayılmış. Her şey gülleri, çiçekleriyle dolmuş. Bahçe ise hala en güzel yer olarak kalmış. Her şeyin en güzel zamanı gelmiş, sabırla beklenen mutluluk kapıyı çalmış.
Gökten üç elma düşmüş; biri bu masalı okuyanların başına, biri yazanların başına, diğeri de tüm sabırla bekleyenler için düşsün, mutlulukları hiç eksik olmasın!