Bir zamanlar uzak diyarlarda, görkemli bir sarayda hüküm süren bir padişah yaşarmış. Bu padişah, halkı tarafından adaletli ve bilgili olarak tanınırmış. Ancak içindeki huzursuzluk her geçen gün artar, bir türlü gönlüne dinginlik gelmezmiş. Sarayındaki her şey mükemmel olsa da, padişahın içinde bir boşluk varmış. Ne kadar malı, mülkü, serveti olsa da bir türlü bu boşluğu dolduramaz, bir türlü huzuru bulamazmış.
Bir gün, sarayın en yüksek kulelerinden birinde padişah, içindeki bu derdi daha da fazla hissederek düşünmeye başlamış. Nehrin kenarına, çiçeklerin kokularının sarayına ulaşmasına rağmen, bir türlü iç huzurunu yakalayamıyormuş. “Bütün bu servetler, güzellikler, her şey boş, içimdeki huzursuzluk devam ediyor,” demiş kendi kendine. “Belki bir yolculuk, belki bir çare vardır.”
Padişah, en güvenilir vezirini çağırmış ve ona derdini anlatmış: “Bütün sarayı, köşkleri, hazineleri toplasam da bir türlü huzur bulamıyorum. Bu derdime bir çare bulmanızı istiyorum. Eğer bu dertten kurtulamazsam, sarayımda daha fazla yaşayamam.”
Vezir, padişahın içindeki huzursuzluğu anlasam da, bir çare önerememiş. Bunun üzerine padişah, bir bilge aramaya karar vermiş. Duyduğu her bilgiyi, her öğüdü denemiş ama hiçbir şey ona huzur vermemiş. Nihayetinde, uzak bir köyde yaşayan bir bilgeden haber almış. Bilge, halk arasında “dertlerin çözümü” olarak anılıyormuş. Padişah, sarayından çok uzaklara gitmeye karar vermiş ve yolculuğa çıkmış.
Yolda uzun bir süre yürüdükten sonra, nihayet köye ulaşmış. Köyün sakinlerinden, bilgenin evinin yerini öğrenmiş. Bilge, basit bir yaşam sürüyor ve halkına yardım ediyormuş. Padişah, ona dertlerini anlatmış ve derdine bir çözüm aramış. Bilge, padişahı dinledikten sonra ona bir soruyla karşılık vermiş:
“Senin derdin ne, padişahım?” demiş bilge. “Gerçekten ne istiyorsun?”
Padişah, derdinin ne olduğunu bile tam olarak tanımlayamamış. Her şeyin mükemmel olduğunu, ama yine de içindeki boşluğu hissettiğini anlatmış. Bilge, padişahı bir süre dinlemiş ve sonra ona şöyle demiş:
“Gerçek huzuru bulmak istiyorsan, bir şey yapman gerekiyor. Ancak bir şeyin farkına varmalısın. Şimdi git ve bu gece yıldızların altında uyumadan önce, senin için neyin önemli olduğunu belirle. Sabah olduğunda, senin için her şey değişmiş olacak.”
Padişah, bilgenin sözlerine kulak vererek bir geceyi yıldızların altında geçirmiş. O gece, içindeki boşluğu ve huzursuzluğu düşündükçe, aslında bu boşluğun dış dünyadaki hiçbir şeyle doldurulamayacağını fark etmiş. Gerçek huzurun, içsel bir dinginlik ve kendini kabul etmekten geçtiğini anlamış. Sabah olduğunda, bilgenin yanına dönerek ona teşekkür etmiş.
“Gerçek huzuru buldum,” demiş padişah. “İçimdeki boşluğu dolduracak dışsal hiçbir şey yokmuş. Gerçek huzur, kendimi olduğu gibi kabul etmekteymiş.”
Bilge gülümsemiş ve padişahı kutlamış: “Artık gerçek padişahsın, çünkü gerçek huzuru buldun. Geri dön ve halkına da bunu öğret.”
Masalın özü, dışarıdaki zenginliklerin ve şöhretin, insanın içindeki boşluğu dolduramayacağını anlatmaktır. Gerçek huzur, insanın kendi içsel dünyasında ve kabulde yatmaktadır. Özellikle insanların dış dünyadaki başarılarla değil, içsel gelişim ve farkındalıkla huzuru bulabileceklerini vurgular.