Bir varmış, bir yokmuş… Uçsuz bucaksız bir ormanda, birbirinden güzel ağaçlar yaşarmış. Kimi uzun, kimi kısa, kimi çiçek açar, kimi meyve verirmiş. Bu ormanda her şey uyum içindeymiş, ta ki…
Bir varmış, bir yokmuş… Uzak diyarlarda, yemyeşil vadilerden süzülerek akan bir nehir varmış. Bu nehir berrak, serin ve nazik akışıyla çevresine hayat verirmiş. Ağaçlar, çiçekler ve hayvanlar onun sayesinde susuzluklarını…
Bir varmış, bir yokmuş… Uzak diyarlarda, yemyeşil ağaçlarla kaplı, kuşların cıvıltılarıyla yankılanan bir orman varmış. Bu ormanda yaşayan hayvanlar, yıllardır bir efsaneyi konuşurlarmış: Ormanın derinliklerinde, büyük bir mağaranın içinde saklı…
Bir varmış bir yokmuş, ormanın derinliklerinde büyük ve güçlü bir aslan yaşarmış. Onun yanında ise kıvrak zekâsıyla ünlü bir tilki ve sakinliğiyle tanınan bir eşek bulunurmuş. Aslan, ormanın kralıymış, Tilki…
Bir varmış, bir yokmuş. Uzak bir kasabada, yemyeşil tepelerin arasında, büyük ve güzel bir çiftlik varmış. Bu çiftlikte birçok hayvan birlikte yaşarmış. Her biri farklı ama bir o kadar da…
Bir zamanlar, uzak bir köyde, masallarıyla ünlü bir dede yaşardı. Köy halkı, sabahları dede ile sohbet etmeyi, akşamları ise ona dinledikleri masalları anlatmayı çok severdi. Masalcı dede, her yaştan insanın…
Bir varmış bir yokmuş Allahın günü çokmuş, büyük bir parkın içinde huzurlu bir gün varmış. Parkın ortasında büyük bir çınar ağacı, etrafında çiçekler açan küçük yollar ve kuşların şarkı söylediği…
Bir zamanlar, büyük bir ormanın kenarında, küçük bir köy vardı. Bu köyde, her şeyin en güzel haliyle var olduğu, yemyeşil ağaçların, rengarenk çiçeklerin olduğu bir evde, Anne Nazlı ve kızı…
Bir varmış, bir yokmuş. Bir zamanlar, çok uzak bir köyde, herkesin yardıma koştuğu, gönlü geniş bir kadın yaşarmış. Bu kadın öyle cömertmiş ki, sahip olduğu her şeyi başkalarıyla paylaşmak için…
Bir varmış, bir yokmuş. Evvel zaman içinde, denizin kenarında, uzak diyarlarda bir köy varmış. Bu köyde, minik ama cesur bir kuzu yaşarmış. Bu kuzunun adı Pırıl’mış, çünkü tüyleri sabah güneşi…