
Bir zamanlar, Afrika’nın geniş savanalarında, iki zürafa vardı: biri uzun boylu, diğeri biraz daha kısa ama yeri göğü görebilecek kadar yüksek. Bir gün güneşin altında, susuzluktan çatlayan topraklar arasında bir su birikintisi bulmuşlar. Bu su birikintisi, göl gibi görünüyordu, ama aslında sadece biraz suyun biriktiği küçük bir çukurdu.
Zürafalar büyük bir keyifle boyunlarını uzatarak su içmeye başlamışlar. Derken, minik bir karınca, kocaman kafasını çevirmiş ve bu devasa yaratıkları su içerken görmüş. Ama karınca o kadar küçüktü ki, gördüğü şeyin büyüklüğünü yanlış anlamış ve hemen aklına bir fikir gelmiş.
“Vay canına!” diye bağırmış karınca. “Burası devasa bir deniz! Zürafalar bu dev denizin kenarında su içiyorlar!”
Zürafalar, minik karıncanın yanında adeta dev gibi duruyorlarmış. Zürafa kısa boylu olanı, kafasını karıncaya yaklaştırıp sormuş: “Deniz mi? Biz buraya sadece birikinti dedik, senin deniz dediğin şey mi?”
Karınca şaşkın bir şekilde başını sallamış: “Evet, evet! Gözlerimle gördüm, burası tam bir deniz! Hem de ne büyük bir deniz! Bir uçtan bir uca gitmek bir asır alır! Bu kadar büyük suyu kim içebilir ki?”
Zürafalar gülmeye başlamışlar. Uzun boylu olanı, “Evet, belki bu su birikintisi büyük ama deniz değil!” demiş.
Karınca, “Yine de siz çok büyük yaratıklarsınız!” diyerek gururla su birikintisine bakmış. “Zürafalar da deniz kenarında yaşar, demek ki! Ben de bir gün buraya geleceğim ve yüzmeye çalışacağım!”
Zürafalar, bu komik karıncayı izlerken birbirlerine bakıp gülmüşler. “Sen bir denizde yüzecek kadar büyürsen, biz de belki uçan zürafalar oluruz!” demişler.
O günden sonra, karınca her gördüğü su birikintisini deniz olarak adlandırıp herkese, “Zürafalar deniz kenarında yaşıyor!” diye anlatmış. Ama kimse buna inanmamış. Herkes sadece gülerken, karınca bir yandan da her birikinti gördüğünde başını eğip şöyle demiş: “Burası yeni keşfettiğim deniz!”
Ve masal burada bitmiş.