Uzak ülkelerin birinde genç ve güzel bir prenses varmış. Bu prenses hep hüzünlüymüş, yüzü bir türlü gülmüyormuş. Kral kızının bu haline çok üzülüyormuş, ülkedeki bütün doktorları saraya çağırıp prensesi muayene ettirdiği halde…
Bundan çok uzun zaman önce yetiştirdiği mantarlarla ünlü bir köy varmış. Bu köyün tüm geçim kaynağı yetiştirilen mantarlarmış. Köy halkı mantarları pazara götürüp satarak geçimini sağlıyormuş. Hepsi hallerinden memnun yaşayıp giderlerken birgün…
Bir varmış bir yokmuş, evvel zaman içinde Anneler ninni söyler, babalar orak sallar iken, güzelim ülkenin şirin mi şirin bir köyünde parlak zekalı, kurnaz ve bir o kadarda iyi niyetli…
Once upon a time there lived a widow with two daughters. The elder was often mistaken for her mother, so like her was she both in nature and in looks;…
Bir varmış bir yokmuş, evvel zaman içinde kalbur saman içinde, uzak diyarlarda bulunan bir ülkenin başında tombol ve şirin olan bir kral varmış. Kral’ın severek evlendiği güzeller güzeli olan kraliçesi…
Evvel zaman içinde güzel bir kasabada balıkçılık yaparak geçimini sağlayan bir adam karısı ve üç çocuğu ile birlikte tahtadan yapılmış olan kulübede yoksulluk içerisinde bir yaşam sürerlerdi. Balıkçı her gün…
Dağlar Beyi’nin Oğlu ile Ovalar Beyi’nin Kızı, Bir varmış bir yokmuş… Evvel zaman içinde yaşayan Dağlar Beyi’nin kırk yaşından sonra bir oğlu olmuş, bu bebek nerdeyse gece, gündüz demeden sürekli…
Evvel zaman içinde çok yoksul bir oduncu, ıssız bir şekilde ormanın kıyısındaki küçücük kulübesinde karısı ve çok sevdiği üç kızıyla beraber yaşıyormuş. Bir sabah her zaman olduğu gibi işe gideceği…
Bilmece bildirmece, resim yapar gündüz gece (Ayna)Kara deve çöküp oturur, zülfünü döküp oturur (Çadır)Ayağı yok gezer durur, ne verirsen yer oturur (Cep)Abdest alır namaz kılmaz, cemaatten geri kalmaz (Cenaze) Köylüler yere atar, şehirliler cebinde…
Elsiz ayaksız kapı açar (Rüzgar) Ortası ateş üstü taş, içinde milyonla baş (Dünya) Ev üstünde yarım çörek (Ay) Altı tahta üstü tahta, içinde kanlı softa (Kaplumbağa) Tavan üstünde takır tukur, zannedersin halı dokur (Fare) Ufacık…