Okyanusun en derin ve en gizemli yerlerinde, suyun altında mercanlarla süslenmiş bir krallık vardı. Bu krallıkta Nerina adında küçük bir deniz kızı yaşardı. Uzun saçları dalgalar gibi kıvrılır, pulları güneş…
Es war einmal eine wunderschöne Prinzessin namens Schneewittchen. Sie hatte Haut so weiß wie Schnee, Lippen so rot wie Blut und Haare so schwarz wie Ebenholz. Ihre böse Stiefmutter, die…
Bir zamanlar, büyük ve kalabalık bir şehirde, küçük bir çocuk yaşardı. Adı Ekin’di. Ekin, çok neşeli ve maceracı bir çocuktu. Bir gün, babasıyla birlikte parktan eve dönüyordu. Ekin’in babası, her…
Bir zamanlar, Kaan adında bir çocuk yaşardı. Kaan, çok neşeli ve enerjik bir çocuktu, ama bir sorunu vardı: Kahvaltı yapmayı hiç sevmezdi. Her sabah annesi ona kahvaltıyı hazırlayıp sofraya getirirken,…
Küçük Kaan, Ramazan ayının başından beri sabırsızlanarak orucunu tutmayı bekliyordu. Anneleri ve babasıyla birlikte evlerinde huzurlu bir Ramazan geçireceklerini biliyordu. Kaan, ilk kez bu yıl oruç tutmaya karar vermişti ve…
C’era una volta un re e una regina che non avevano figli. Un giorno, finalmente, la regina partorì una bellissima bambina. Il re organizzò una grande festa e invitò tutte…
Yaz tatili gelmişti! Okullar kapanmış, çocuklar oyunlar oynayıp tatilin tadını çıkarmaya başlamıştı. Ama Burcu ve Ateş için bu yaz tatili biraz farklı olacaktı. Bir gün anneleri onlara sürpriz bir haber…
Bir varmış, bir yokmuş… Uçsuz bucaksız bir ormanda, birbirinden güzel ağaçlar yaşarmış. Kimi uzun, kimi kısa, kimi çiçek açar, kimi meyve verirmiş. Bu ormanda her şey uyum içindeymiş, ta ki…
Bir zamanlar, küçük ve şirin bir köyde, bahçesinde kocaman bir erik ağacı olan huysuz bir dede yaşardı. Köydeki çocuklar bu erik ağacına bayılırdı çünkü her yaz dalları sarkan mor eriklerle…
Far out in the ocean, where the water is as blue as the prettiest cornflower, and as clear as crystal, it is very, very deep; so deep, indeed, that no…