Bir zamanlar, her şeyin altın olduğu bir krallık vardı. Krallığın halkı, her türlü altın eşyayı ve zenginliği arzulayarak hayatlarını sürdürüyordu. Bir gün, ormanda altın rengi kanatlarıyla parlayan bir kelebek belirdi. O kadar güzeldi ki, tüm krallık kelebek peşinden koştu.
Bir grup köylü, bu kelebek için en güzel altınları biriktirdi. Onu yakalamak için her şeylerini feda ettiler. Ancak, kelebek her seferinde onlardan kaçtı ve bir süre sonra kayboldu.
Köylüler, kelebek ve altın arayışına devam ettiler, fakat gün geçtikçe daha fakirleştiler. Bir gün, eski bir bilge köylüyü uyardı: “Altın peşinden koşarken, gerçek değerlerinizi kaybediyorsunuz. O kelebek, özgürlüğü ve huzuru temsil eder. Kendi içindeki değeri fark etmelisin.”
Bunu duyan köylü, altınları terk edip doğaya döndü. Gerçekten huzuru ve değeri, yalnızca kendinde buldu.
Gerçek değer, dış dünyada değil, içimizde ve ruhumuzdadır. Dışsal arayışlar, bizi gerçek mutluluktan alıkoyabilir.