Şehrazat, Şehriyara anlatacağı o geceki masalına başlar.
Irmaklarında gürül gürül sular akan diyarların birinde genç yaşta yetim kalan dört erkek kardeş varmış. Hepsinin ilgi alanı, çalıştıkları yerler çok farklıymış. Babalarından kalan mirası da bölüşmekte bu sebeple zorlanmamışlar. Hepsi hakkı olanı eşit bir şekilde almış. Fakat biri varmış ki onlarla aynı düşüncede değilmiş. Anneleri onunla beraber kaldığı için hakkının daha fazla olduğunu düşünüyormuş. Yani onlardan daha fazla hakka sahip olması gerektiğini savunuyormuş. Fakat kardeşleri tam tersini düşündükleri için mal paylaşımından sonra farklı yerlere göç etmişler.
Annesine bakmakla yükümlü olan şeyh, mal paylaşımı meselesinden sonra çok üzülmüş aynı zamanda çok da hırslanmış. Payına düşeni katlamak için daha çok çalışmış. Çünkü kardeşlerini tanıyormuş. Bir gün ellerindeki avuçlarındaki bittiğinde döneceklerinden adı kadar eminmiş. Günler geçmiş, aylar yılları kovalamış derken şeyhin aklına gelen şey başına gelmiş. Bir gün çat kapı en büyük kardeşi çıkagelmiş. Hal hatır sorma kısımları geçtikten sonra herkes köşesine çekilmiş. Şeyh kardeşini karşısına alıp sadede gelmesini söylemiş. Önceden gelen bir kızgınlık, kırgınlık varmış içinde onlara karşı. Kardeşi her ne kadar öylesine annesini görmeye geldiğini söylese de şeyh yakında konusu çıkar diyerek daha fazla üstelememiş.
Günler geçmiş, şeyh her zamanki gibi işlerine koşturuyormuş fakat kardeşi hala onlarda kalıyormuş. Sanki yıllar evvel annesini abisiyle bırakıp giden o değilmiş gibi sürekli yaranmaya çalışıyormuş. Derken birkaç gün sonra diğer iki kardeş de çıkıp gelmiş. İşte o zaman şeyhin sabrı taşmış ve hepsini bir araya toplayarak dertlerinin ne olduğunu sormuş. Hepsi sessizce birbirlerine bakmışlar. Bu sessizlik şeyhi sinirlendirmeye başlayınca sesini daha da yükselterek sormuş bu sefer dertlerini. En küçük kardeşi müsaade isteyerek konuşmaya başlamış. “Bundan yıllar önce seni dinlemedik. Hepimiz malın mülkün derdine düştük, onun güzelliğine aldandık. Seni ve anamızı burada bırakıp arkamıza bile bakmadan gittik. En önemlisi sana hakkını bile vermedik. İnan bize abi bizde o varlığın bir hayrını göremedik. Önce kendi aramızda toplandık. Ne yapsak ne etsek diye düşünürken son çare olarak geri dönmeye karar verdik. Bizi bağışlamanı istiyoruz. Lütfen bize yardım et.” demiş.
Şeyh haklı çıkmanın gururuyla bilmiş bir tavır takınarak gülmeye başlamış. Sonra derin bir nefes alarak konuşmasını sürdürmüş. “Geri döneceğinizi biliyordum. Siz o gün arkanıza bile bakmadan gittiğinizde sadece benim değil sizi aylarca karnında taşıyan, size yemeyip yediren, giymeyip giydiren ananızın da hakkına girdiniz. Benimle beraber onu da terk ettiniz. Şu an ne yüzle dönersiniz anlamıyorum. Tabi yediniz malı mülkü elde avuçta kalmayınca koşa koşa ne yaptığınızı ne şekilde bıraktığınızı unutarak bize geldiniz.” Duydukları karşısında utanan kardeşler kafalarını yerden hiç kaldırmamış. Çünkü abilerinin ne kadar haklı olduğunu biliyorlarmış. Derken en başından beri sesini çıkarmayan ortanca kardeş konuşmaya başlamış. “Ne desen haklısın abi. Ne yapsan yeridir. Bizi şu an bu evden kovabilirsin. Bize yardım etmeyebilirsin. Ama bilesin ki biz dersimizi aldık.” Şeyh bir şey söylemeden odadan çıkmış. O gece boyunca uyumadan düşünmüş. Ne yapması gerektiğine karar vermiş.
Sabah olunca erkenden kimseye görünmeden evden çıkmış. Tarlaların kontrolünü yapmış. Ahıra giderek altı tane koyun seçmiş ve eve getirmiş. Kardeşlerini kapıya çağırmış. İkişer tane olarak üç kardeşine pay etmiş. “Bundan sonrası sizde, ben size ekip biçmeniz için tarladan birer kısım, ikişer tane de koyun veriyorum. Elinizdeki tek varlık artık bunlar. Eğer bunları da değerlendiremezseniz bende yanınızda olmam artık.” demiş ve kardeşlerini yeniden mal sahibi yapmış. Kardeşler büyük bir mutlulukla koşup abilerine sarılmışlar. Daha sonra koyunlarını alarak onlarla ilgilenmeye başlamışlar. Şeyh akıllarını başlarına aldıklarını düşünüyormuş artık. Derken bir gün ortanca kardeş fire vermiş. Şeyh onun tarlasındaki otların çürümeye başladığını görünce çok sinirlenmiş ve tarlayı elinden almış. Diğerleri aynı şeyler onların da başına gelmesin diye her gün o kadar çok çalışıyorlarmış ki bazen şeyhin tarlasının geri kalanını da sürüyorlarmış birkaç fazla kazanç daha sağlamak için. Ama gözleri mala mülke yeniden doyan kardeşler sabahın bir vakti sessiz sedasız abisini ve annesini tekrardan terk ederek gitmişler. Şeyh sabah uyandığında onları tarlaya gittiler sanmış. Fakat akşam gelmediklerini de görünce dışarı çıkıp tarlaya doğru yürümeye tam başlayacakmış ki koyunların derilerinin yüzülmüş olduğunu, kardeşlerinin bavullarının da evde olmadığını fark etmiş. Yine mi diye söylenerek evine girmiş Şeyh. Annesine sımsıkı sarılmış. Kaldık yine bir başımıza demiş annesine. Kazandılar, gittiler. Ama bir daha gelirlerse asla kapımı bile açmam diyerek sitem etmiş.
Şehrazat gün doğumunu görünce masalı bitirir ve uykuya dalarlar.
Sevgili anne ve babalar en güzel çocuk masalları için takipte kalınız.