
Bir zamanlar, geniş bir tarlanın ortasında yalnız bir korkuluk duruyordu. Gövdesi odunlardan, kafası eski bir kovadan yapılmıştı. Kolları uzun, ama donuk ve hareketsizdi. Günler geçtikçe canı sıkılıyordu. Saatlerce rüzgarın sesini dinler, kuşların uçuşlarını izler ama hiçbir şeyin parçası olamazdı. Korkuluk her zaman tek başına durur, hayatın neşesinden uzak kalırdı.
Bir sabah, tarlanın üzerinde rüzgar hafifçe eserken, korkuluğun omzuna birdenbire siyah tüyleri olan bir karga kondu. Karga, korkuluğun sessizliğine aldırmadan şarkı gibi bir şeyler mırıldanarak bakışlarını ona yöneltti.
Korkuluk, şaşkın bir şekilde kargaya bakarken, “Merhaba,” dedi. “Sen neden buradasın? Burada kimse yok, hep yalnızım.”
Karga, başını eğerek biraz düşündü ve sonra gülümseyerek cevap verdi, “Burada yalnız olduğunu düşünüyor olabilirsin ama aslında dünyada çok güzel şeyler var. Dikkatle bakmayı denedin mi?”
Korkuluk şaşkın bir şekilde kargaya baktı. “Burası yalnız ve gri. Yani, senin dediğin gibi güzel şeyler varsa bile, ben bunları nasıl görebilirim? Sadece buradayım, kollarım sabit, bacaklarım hareketsiz. Ne görebilirim ki?”
Karga, başını eğerek gülümsedi. “Ben her gün uçuyorum, her gün farklı yerler keşfediyorum. Her yerde güzellik var, sadece bakmayı bilmek gerek. Eğer istersen, ben sana bazılarını gösterebilirim.”
Korkuluk biraz düşünerek, “Gerçekten mi?” dedi, “Bunu çok isterim. Ama ben hareketsizim, nasıl gidebiliriz?”
Karga göz kırparak, “Hareket etmek zorunda değilsin, seni benimle birlikte uçurabilirim. Hadi gözlerini kapat ve dinle, sana gördüğüm güzellikleri anlatacağım.”
Korkuluk, biraz şaşkın ama heyecanlı bir şekilde gözlerini kapattı. Karga, kanatlarını çırptı ve ona fısıldayarak anlatmaya başladı:
“Bir sabah, uçarken tarlanın ötesindeki ormanda çiçeklerin nasıl dans ettiğini gördüm. Her rüzgarla yapraklar, çiçekler ve ağaçlar sanki şarkı söylüyordu. O güzel sesin içinde, kuşlar cıvıldıyor, arılar çiçekleri ziyaret ediyordu. Her şey bir uyum içinde.”
Karga devam etti: “Ve bir gün, bir dağın zirvesinde, gün batımını izledim. Gökyüzü önce pembe, sonra turuncu, en sonunda mor bir renge büründü. O an, her şeyin nasıl bir araya geldiğini fark ettim. Doğanın güzellikleri, hep bir arada ama farklı farklıydılar.”
Korkuluk, karganın anlattıklarını dinlerken bir anda ruhu huzurlu bir hal aldı. Gözlerini açtı ve derin bir nefes aldı. “Bunlar harika şeyler,” dedi. “Ama ben bunları nasıl görebilirim? Nasıl katılabilirim bu güzelliklere?”
Karga, “Gözlerle görmek yetmez,” dedi. “Kalbinle hissetmen gerek. Güzellik her yerde, ama sen onu görmek için duygularını açmalısın. Senin de içindeki güzellikleri görebilmen için, önce kendini dinlemen gerek. Benimle her zaman konuşabilirsin, ben seni dinlerim.”
Korkuluk, karganın sözleriyle biraz daha huzurlu hissetti. Evet, dışarıda gözle görünmeyen güzellikler vardı ama önemli olan onları hissetmekti. Karga, ona her zaman arkadaş olacak ve güzellikleri birlikte paylaşacaklardı.
O günden sonra, korkuluk daha az yalnız hissetti. Tarladaki her rüzgarın, her yaprağın, her çiçeğin içinde bir güzellik görmeye başladı. Ve karga her sabah ona yeni bir hikaye anlatmaya devam etti.
Ve işte böylece, korkuluk yalnızlık hissinden kurtulup, dünya üzerindeki güzellikleri karga sayesinde görmeye başladı.
Son..