Bir varmış bir yokmuş, çok uzak bir diyarda, Sadık Krallığı adında bir yer varmış. Bu krallık, adaletin ve doğruluğun en kutsal değerler olarak kabul edildiği bir yerdi. Krallığın en güzel köylerinden birinde, herkesin iyi olduğunu düşündüğü bir çocuk yaşarmış. Adı Abdullah’mış. Abdullah, çok küçük yaşlardan itibaren, hep doğruyu yapmaya, doğruyu söylemeye çalışırmış.
Abdullah’ın en büyük özelliği, doğruluğa olan sevgisiymiş. Herkes, Abdullah’ı çok severmiş çünkü o, her zaman doğruyu yapar, kimseyi üzmez ve herkese yardım etmeye çalışırmış. Abdullah’ın gözlerinde, doğruluğun ışığı parlar, gülümsemesi ise bir çiçek gibi büyürmüş.
Fakat bir gün, Abdullah’ın karşısına karanlık bir yoldaş çıkmış. Bu yoldaş, Kötülük adını taşıyan bir varlıkmış. Kötülük, her zaman insanların zayıf noktalarını bulur ve onları kötü yollara sürüklerdi. Kötülük, bir sabah Abdullah’ın karşısına çıkıp ona şöyle demiş: “Abdullah, senin doğruluğun ne kadar da zor. Her zaman doğruyu yapmaya çalışıyorsun, ama neden? Gerçek dünyada, insanlar sadece kendilerini düşünürler. Hiç kimse seni ödüllendirmez. Gel, bana katıl. Benimle birlikte, senin gibi doğru yolda yürüyen herkesin üzerinde güç sahibi olabiliriz. Bu şekilde daha güçlü olursun, daha mutlu olursun.”
Kötülük ona, “Bir tek seferlik, küçük bir yalan söyle, ya da yanlış bir şey yap. Kimse bilmez, kimse görmez. Ama sen kazanırsın. İşte bu kadar kolay!” demiş.
Abdullah’ın kalbi bir an duracak gibi olmuş. “Bir tek seferlik mi?“ diye düşünmüş. Bir tek seferlik kötü bir şey yapmak, ona ödüller kazandırabilir mi? “Belki de haklıdır” diye düşünmüş, ama o anda içindeki doğru yolun ışığı ona seslenmiş: “Bunu yaparsan ve yalanın ortaya çıkarsa değerini kaybedersin, ve bir daha eskisi gibi olamazsın. Kimse sözüne güvenmez ve şüphe ile yaklaşır.“
Abdullah, Kötülük’ün önerisini düşünerek uzun süre sessizce durmuş. Ama sonra, hatırlamış ki; her doğru adım, onun gerçek gücünü ve kalbinin saflığını kazanmasına yardımcı olmuştu. O yüzden, Kötülük’ün parıltılı sözlerine aldanmamış. “Hayır,” demiş Abdullah, “Doğruluktan asla şaşmam, çünkü doğruluk, beni ben yapan şeydir. Ve ne olursa olsun, doğruluğun gücünden vazgeçmem.”
Kötülük, Abdullah’ın bu kararına oldukça kızmış ve birden kaybolmuş. O günden sonra, Abdullah’ın adı tüm Sadık Krallığı’na yayılmış. İnsanlar ona doğruyu seçmenin önemini anlatan hikayeler anlatmış, onun doğruluğuna olan inançları sayesinde birçok zor durumu aşmışlar. Abdullah, ne kadar zor olsa da, her zaman doğruyu yaparak yaşamış ve kalbinde sevgiyle büyüyen bir ışık bırakmış.
Sadık Krallığı’nda artık herkes Abdullah’ın yolundan gitmeye çalışmış. Kimse, Kötülük’ün çağrısına kulak asmamış. Çünkü bir zamanlar Abdullah, doğruyu seçmenin ne kadar güçlü olduğunu herkese göstermişti. O günden sonra, insanlar, doğruluktan şaşmamayı ve kötülüğe teslim olmamayı en büyük erdem olarak kabul etmişler.