Bir zamanlar, uzak bir köyde Ömer adında bir çocuk yaşarmış. Ömer, neşeli ve hareketli bir çocuktu. Her zaman arkadaşlarıyla oyun oynamak, yeni şeyler keşfetmek için sabırsızlanır, ama bazen de çok inatçı olurdu. Özellikle bir konuda annesini hiç dinlemezdi. Annesi ona her zaman, “Ömer, soğuk dondurma yersen hasta olursun, dikkatli ol!” diye uyarılar yapar, fakat Ömer, annesinin sözlerini genellikle dikkate almazdı.
Ömer’in en büyük keyfi dondurma yemektir. Yaz aylarında köydeki dondurmacı tezgahını kurar ve rengarenk dondurmalarını satmaya başlardı. Çilekli, çikolatalı, fıstıklı, limonlu dondurmalar, Ömer’in gözlerinde parlardı. Her dondurma tezgahının önünden geçerken, kalbi hızlıca çarpmaya başlardı. Bir gün, yine o sıcak yaz günlerinden biriydi. Güneş tepede yüksek, sıcaklık ise neredeyse dayanılmaz derecedeydi. Ömer, her zaman olduğu gibi annesinin yanından geçerken, dondurma tezgahına göz ucuyla bakarak, “Anne, ben biraz dondurma almak istiyorum,” dedi. Annesi, güneşin yakıcı sıcaklığını düşünerek, biraz endişeliydi.
“Ömer, bu kadar sıcak havada soğuk dondurma yemek sağlığına zarar verebilir. Unutma, soğuk dondurma yersen hasta olursun!” diye uyardı annesi. Fakat Ömer, annesinin sözlerini duymazlıktan geldi ve “Ama anne, çok sıcak! Dondurmasız asla geçiremem bu günü!” diyerek, annesinin uyarılarına kulak asmadan dondurmacıya yöneldi.
Dondurmacı, renkli dondurmalarını heyecanla sunarken, Ömer gözlerini dondurmanın çeşitlerine dikmişti. Çilekli, çikolatalı, limonlu… Hepsi çok lezzetli görünüyordu. Sonunda, Ömer, paralarını çıkararak büyük bir limonlu dondurma aldı. Sıcak havada dondurmanın serinliği ona çok cazip gelmişti. Dondurmayı büyük bir zevkle yemeye başlamıştı. İlk ısırık, dilinde serin bir tat bırakmış ve vücudunun her yanına serinlik yayılmıştı. Ömer, dondurmanın tadına doyamamış, bir çırpıda bitiriverdi.
Ama sonra, bir şeyler değişmeye başladı. Ömer, aniden vücudunun soğuduğunu hissetti. Üstü titremeye başladı, üşüdü. İçini bir rahatsızlık kapladı. Havanın sıcaklığına rağmen, vücudu donmuş gibi hissediyordu. Başını tutarak yavaşça dondurma tezgahından ayrıldı, adımlarını zor atıyordu. Gökyüzü, bir anda bulutlarla kaplanmıştı ve havada tuhaf bir soğuk esinti vardı. Ömer’in gözleri kararmaya başlamış, başı dönüyordu. Aniden, dondurmanın etkisiyle midesi bulanmaya ve karnı ağrımaya başlamıştı. Ayakta durmakta zorlanarak, dondurma aldıkları yere yakın bir ağacın altına çömelmişti.
Ömer, annesinin sözlerini hatırladı. “Soğuk dondurma yersen hasta olursun…” Ama artık çok geçti. O kadar kötü hissediyordu ki, gözleri neredeyse kapanıyordu. Birkaç dakika sonra, annesi onu buldu. Ömer’i görünce, hemen koşarak yanına geldi ve onu kucakladı. “Ömer, sana ne oldu? Neden bu kadar kötü hissediyorsun?” dedi. Ömer başını güçlükle kaldırarak, “Anne… soğuk dondurma yedim… çok kötü hissediyorum…” dedi.
Annesi, hemen Ömer’i kucaklayıp, onu evlerine doğru taşıdı. Ömer’in vücudu donmuş gibi titrerken, annesi onu hemen içeri alıp sıcak bir battaniyeye sardı. Hemen sıcak bir çay yaptı ve Ömer’e içirmesi için verdi. Annesi ona şefkatle baktı ve “Beni dinlemedin, değil mi? Sözlerimi önemsemedin. Ama şimdi, sağlığın her şeyden önce gelir, oğlum,” dedi. Ömer gözlerini zor açarak, annesinin söylediklerini dinledi. “Anne, çok üzgünüm, sana söz dinlemeyip dondurmayı yedim. Gerçekten çok kötü hissediyorum.”
Annesi, gülümseyerek başını okşadı. “Önemli değil, canım. Ama unutma, her uyarıyı bir sebep olduğu için yaparız. Bazen küçük şeyler büyük sorunlara yol açabilir. Bu da sana bir ders olsun, değil mi?” Ömer başını sallayarak, “Evet, anne,” dedi.
Günler geçtikçe, Ömer annesinin uyarılarını daha dikkatle dinlemeye başladı. Dondurma yemekten hala hoşlanıyordu, ama bu sefer daha dikkatliydı. Yazın sıcak günlerinde, dondurmasını ancak serin bir yerde ve uygun bir zamanda yemeye özen gösteriyordu. Annesinin söylediklerini hatırlayarak, sağlığını korumaya çalışıyordu.
Ve işte masal burada sona erdi. Ömer, bir ders alarak, dikkatli olmayı öğrenmişti. Çünkü bazen sağlığımızı korumak, küçük uyarıları dinlemekle başlar.