Bir zamanlar, nehir kenarında küçük bir köyde Ela adında bir kız yaşarmış. Ela’nın en sevdiği şey, saçlarını rengarenk tokalarla süslemekmiş. Ama ne kadar tokası olursa olsun, en çok sevdiği ve her zaman yanında taşıdığı bir tane tokası varmış: Parlak, ışıl ışıl bir kırmızı toka.
Bu toka Ela’ya büyükannesi tarafından hediye edilmiş. Büyükannesi ona verirken, “Bu toka sana her zaman cesaret ve mutluluk getirecek, tıpkı gökyüzündeki güneş gibi parlayacaksın,” demiş. Ela, bu sözleri hiç unutmamış ve tokasını her gün takmaya başlamış.
Bir gün, Ela nehir kenarında oynarken birden rüzgar çok sert esmiş. Ela’nın saçına takılı kırmızı toka havalanmış ve nehrin kıyısına düşmüş! Ela tokasına ulaşmaya çalışmış ama toka nehre kapılıp sürüklenmiş. Ela, gözleri dolu dolu eve dönmüş. “Büyükannemin tokasını kaybettim,” diye ağlamış.
O gece Ela, tokasının geri dönmesini dileyerek uykuya dalmış. Ancak tokası çoktan nehirde bir maceraya çıkmış! Rüzgarla savrulan toka, önce bir kurbağanın dikkatini çekmiş. Kurbağa, “Ne güzel bir toka! Ama sahibine ait olmalı,” demiş ve tokayı nazikçe nehir boyunca yüzdürmüş.
Tokayı sonra bir martı fark etmiş. “Bu toka kesinlikle bir insana ait,” diye düşünerek tokayı gagasıyla almış ve uçmaya başlamış. Martı, köyün yakınındaki çayırlara ulaştığında tokayı bir sincaba bırakmış. Sincap da tokayı ağaç dallarından Ela’nın köyüne taşımış.
Ertesi sabah, Ela uyanıp pencereden baktığında, kırmızı tokasının çimenlerin üzerinde parladığını görmüş! Koşarak dışarı çıkmış ve tokasını eline almış. Tokasına bakarken, sanki büyükannesinin gülümseyen yüzünü görmüş gibi hissetmiş.
O andan itibaren Ela, tokasını daha da çok sevmiş ve onun sadece güzel bir süs değil, aynı zamanda hayatın bazen kaybettiklerimizi bile bize geri getirebileceğini hatırlatan bir sembol olduğunu anlamış.
Ela, kırmızı tokasıyla daha cesur, daha neşeli olmuş ve her sabah aynanın karşısında tokasını takarken kendine büyükannesi’nin şu sözleri hatırlatmış: “Cesaret ve mutluluk, her zaman seninle.”