Bir varmış bir yokmuş, uzak bir köyde, herkesin işlerini yalnızca para ve güçle yaptığı bir dönem varmış. Herkes, ne kadar çok mal kazanırlarsa o kadar mutlu olacaklarını düşünürmüş. Ama bir tek, eski bir marangoz olan Ali Usta, farklıymış. Ali Usta, her yaptığı tahta parçasına yalnızca elinin emeğini değil, kalbinin de sıcaklığını katarmış.
Bir gün, köydeki zengin tüccar, Ali Usta’ya büyük bir iş vermiş. “Bana en güzel, en değerli sandalye yap,” demiş. “O kadar değerli olmalı ki, hiç kimse ondan vazgeçmesin.”
Çok uzun zaman çalışmış, her tahtayı özenle kesmiş, her vidayı dikkatle yerleştirmiş. Ama bir şey eksikmiş. Ali Usta, kalbinin derinliklerinden gelen bir sesle, sandalye yapmaya devam etmiş. “Gerçek değer, sevgiyle yapılır,” diye düşünmüş.
Sonunda, sandalye tamamlanmış. Tüccar gelip sandalye için para teklif ettiğinde, Ali Usta ona şöyle demiş: “Bu sandalye, parayla ölçülmez. Çünkü içinde emek ve sevgi var. Eğer gerçek değeri öğrenmek istersen, bu sandalyeyi sadece sevgiyi hissetmek için kullan.”
Tüccar şaşkın bir şekilde sandalyeye oturmuş ve aniden kendini huzurlu hissetmiş. Sandalyenin üzerinde otururken, uzun zamandır kaybettiği mutluluğu ve iç huzurunu yeniden bulmuş. O anda anlamış ki, paranın ve gücün getirdiği şeyler geçiciymiş, ama sevgi her zaman kalıcıymış.
Tüccar, o günden sonra sadece para kazanmayı değil, insanlara sevgiyle hizmet etmeyi tercih etmiş. Ali Usta, yaptığı her işte, sevginin ve emeğin önemini hatırlatarak köydeki herkesin hayatına dokunmuş.