Bir varmış, bir yokmuş. Evvel zaman içinde, kuytularda bir zaman kaybolmuş, uzak diyarların birinde, dev bir ağaç varmış. Bu ağacın gölgesinde minik bir tavşan yaşarmış. Tavşanın adı Fırtına’ymış, çünkü tüyleri rüzgar gibi hızlı, adımları ise tıpkı bir fırtınanın şiddetiymiş. Fırtına her zaman hızlı koşar, her zaman neşeli olurmuş. Herkesin sevdiği, herkesin güldüğü bir tavşandı.
Bir gün, ormanın derinliklerinde garip bir ses duymuş. “Haaa haa! Merhaba Fırtına!” demiş ses. Fırtına şaşkın bir şekilde sesin geldiği yöne bakmış. Ne görsün? Karşısında dev bir ayı var! Bu ayının adı Kuzey’miş. Kuzey, ormanın en sakin ve en bilge ayısıymış ama bir o kadar da komik bir hali varmış. Gözlükleri burun ucunda, her zaman ciddi görünmeye çalışırken bir yandan da yüzü kocaman gülermiş.
Fırtına, “Merhaba Kuzey! Ne işin var burada?” demiş.
Kuzey bir gülümsemiş, “Fırtına, seni çok merak ediyorum. Neden hep koşuyorsun? Hep hızlısın. Biraz yavaşlasan, etrafını daha iyi görsen, belki daha mutlu olursun,” demiş.
Fırtına gülerek, “Ben hızla yaşarım Kuzey! Her şey ne kadar hızlı olursa o kadar eğlenceli!” demiş.
Kuzey başını sallamış. “Hızlı olmak bazen yanlış anlaşılmalara yol açar. Yavaşlamak, her şeyin tadını çıkarmaktır.”
O anda, ormanda bir grup hayvan toplanmış. Bir tavuk, “Bize de şaka yap!” demiş.
Fırtına kafasını sallamış. “Ben şaka yapmayı çok severim!” diyerek, hızla bir koşuya başlamış ve tavukların etrafında dönüp durmuş. Ama bu şaka tavukları korkutmuş, hepsi kaçarak uzaklaşmış.
Fırtına bir an duraklamış. Kuzey’in sözleri aklında dönüp durmuş. “Bazen hızla hareket ederken, başkalarını nasıl hissettirdiğimizi anlamıyoruz,” diye düşünmüş.
O günden sonra Fırtına, yavaşlamayı ve başkalarının ne hissettiğini düşünmeyi öğrenmiş. Artık şaka yaparken bile daha dikkatliymiş. Kuzey ise ona, hayatın sadece hızla koşmak değil, bazen durup çevreni görmek ve başkalarının duygularını anlamak olduğunu öğretmiş.
Ve böylece ormanda, Fırtına ve Kuzey her zaman en iyi arkadaş olmuşlar. Yavaş, ama neşeli, huzurlu ve mutlu bir hayat sürmüşler.