Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, develer tellal, pireler berber iken. Ben anamın beşiğini tıngır mıngır sallar iken, az gittim uz gittim. Dere tepe düz gittim. Çayır çimen geçerek, lâle sümbül biçerek; soğuk sular içerek, ayla ayla bir güz gittim. Bir de dönüp ardıma baktım ki, ne göreyim? Gide-gide bir arpa boyu gitmemiş miyim? Natal – matal martaval, işte size duyulmadık bir masal…
Bundan birkaç zaman önce bilinmeyen bir ülkenin bilinmeyen bir şehrinde bir çocuk yaşarmış. 10 yaşlarındaki bu sevimli çocuğun adı Angor imiş. Angor sabahları erkenden kalkar kahvaltısını eder sonra da okula gidermiş. Derslerinde çok başarılı olan Angor okuldan sonra eve geldiğinde annesine yardım eder ve annesini asla üzmez onun sözünden çıkmazmış. Bir gün Angor yine okuldan geldiğinde annesine yardım etmek için kuruyan çamaşırları katlayıp yerleştiriyormuş. Tam o sırada çok ama çok garip bir şey fark etmiş. Bazı çorapların sağ tekleri kayıpmış. Toplarken düşmüş olabileceğini düşünüp evi dolaşmış ama etrafta hiç çorap yokmuş. Belki de tekleri kirli sepetinde kalmıştır diye düşünüp umursamamış küçük Angor ve işine devam etmiş. Eşi olmayan çorapları da bir sepete ayırıp koymuş. Gel zaman git zaman bu olay birkaç kez daha yaşanmış ve tek kalan çorapların biriktiği sepet bir tepe hayır hayır bir dağ kadar olmuş. Yine bir gün Angor’un annesi çamaşır yıkayacakken Angor’dan kirli kıyafetlerini getirmesini istemiş
Angor en sevdiği civcivli çoraplarını getirip annesine vermiş. Aradan birkaç saat geçmiş ve çamaşırları kurutma vakti gelmiş. Angor bir de ne görsün! Civcivli çorabının bir teki yok! Çamaşır makinesinin içine bakmış, evi dolaşmış, kirli sepetlerine bakmış ama hayır, en sevdiği çorabından en ufak bir iz bile yokmuş. Angor tam da o sırada bu gizemi çözmeye karar vermiş. Çoraplara ne olduğunu bulacak ve en sevdiği çorabını kurtaracakmış. Çamaşır makinesine yalnızca birkaç tane çorap atıp oturup çalışmasını izlemeye karar vermiş. Başlarda her şey çok normal gidiyormuş. Çoraplar eşleri ile birlikte adeta dans ediyor bir o tarafa bir bu tarafa savrularak dönüyormuş. Sonra birden her yer köpük olmuş ve Angor çorapları gözden kaybetmiş. Çamaşır makinesi çorapları köpükleyip sonra o köpükleri su ile dağıtınca Angor ne görsün! Çorapların eşleri yine kayıp. Ne oluyorsa tam da burada oluyor diye düşünüp çamaşır makinesinin içine bakmaya karar vermiş. Orayı incelerken ufak bir gizli geçit bulmuş ve ‘’İşte belki de beni çoraplarıma götürecek olan yol burasıdır, sizi kurtaracağım çoraplarım’’ diyerek o geçitten geçmiş. Birden upuzun ve karanlık bir yerden aşağıya doğru kaymaya başlamış küçük Angor. Sonra pat diye hiç bilmediği bir evrene düşüvermiş
Ayağa kalkıp etrafı incelemeye koyulmuş. Burası yemyeşil ağaçlarla dolu, suları masmavi akan, etrafta çiçeklerin rüzgarla birlikte hafif hafif salındığı ve kuşların da onlara güzel sesleri ile eşlik ettiği çok güzel bir diyarmış. Angor biraz uzaklara baktığında gözyüzünün simsiyah olduğu, şimşeklerin çaktığı ve ağaçların yapraklarını döküp boyunlarını büktüğü bir yer olduğunu fark etmiş. Tam bu sırada ahenk içinde dans eden çiçekler ve kuşlar Angor’u fark edip ona kim olduğunu ve burada ne aradığını sormuşlar. ‘’Merhaba güzel çiçekler ve kuşlar ben Angor, kayıp çoraplarımı kurtarmaya geldim. Onların nerede olduğunu biliyor musunuz?’’ diye cevaplamış küçük Angor. Bunu duyan doğa o ahenkli dansını kesip adeta buz kesilmiş. ‘’Lütfen buradan git, o çorapları da unut, seni görmeden git hemen buradan yoksa çok kötü şeyler olur’’ diye korkuyla çığlık atmaya başlamışlar. Bunların hemen ardından o masmavi gökyüzü birden simsiyah olmuş, sağanak bir yağmur başlamış şimşekler çakmış fırtına çıkmış. Etrafta Angor’dan başka kimse kalmamış. Angor korku içinde ne olduğunu anlamaya çalışıyormuş. Tüm bunlar olurken bir ayak sesi duymaya başlamış Angor. Pat, pat, pat… Ses yaklaşıyormuş.
Ama hava o kadar kötüymüş ki Angor bu sesin nereden geldiğini anlayamıyormuş. Yaklaşan sesin sahibi Kayıp Çoraplar Ülkesi’nin lideri tek bacaklı canavar Moko imiş. Moko yüksek bir sesle ‘’Kimsin, ne istiyorsun, benim ülkeme benden habersiz nasıl girersin’’ diye kükremiş. Angor hem korkuyor hem de kendi çoraplarını çalan bu canavara kızıyormuş. Bu sırada diyardaki çiçekler ağaçlar ve kuşlar da merakla ne olacağını izliyorlarmış. Angor gözlerini Moko’nun dev cüssesi üzerinde gezdirmiş, tedirgin ve sinirli bir ses tonu ile “Asıl sen benim çoraplarımdan ne istiyorsun onları neden çalışıyorsun? En sevdiğim çoraplarımı hep sen aldın ve beni çok üzdün” demiş. Bunu duyan Moko’nun öfkesi bir anda dinmiş. Neye sebep olduğunu ilk defa görüyormuş. Yavaş yavaş Angor’un yanına doğru eğilmiş. “Bak görüyor musun benim kocaman bir ayağım var ve ayağım çok üşüyor.
Bu yüzden her seferinde çorapların bir tekini alıyorum ama hiçbiri benim ayağıma uymuyor. İnsanlar beni kötü biri sanıyor ama ben sadece ayağım için bir tane çorap istiyorum” diyerek hüzünlü bir şekilde derdini Angor’a anlatmış.
Bunu duyan Angor hemen ne yapabilirim diye düşünmeye başlamış ve aklına parlak bir fikir gelmiş. “Buldum! Benim büyükannem çok güzel örgüler örer. Ona söylerim tam senin ayağına göre bir çorap örer sana. Hem başkalarının eşyalarını onlardan habersiz alman çok büyük yanlış. Sen de bir daha böyle şeyler yapmazsın” demiş. Bunu duyan Moko’nun sevinçten gözleri büyümüş. İlk defa birisi ondan korkup kaçmıyor hatta ona yardım ediyormuş. Diyardaki çiçekler, ağaçlar ve kuşlar da sevinç içindeymiş artık. Angor gitmiş ve bir süre sonra çok büyük ve güzel bir çorap ile geri gelmiş Moko’nun yanına.
Moko çok sevinçliymiş. Önceden izinsiz şekilde aldığı çoraplara hiçbir zarar vermemiş ve hepsini geri yollamış. Angor ise civcivli çorabını ona bir hatıra olarak bırakmış. Artık hiçbir çorabı kaybolmuyor herkes huzur içinde yaşıyormuş.