Bir varmış, bir yokmuş. Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, uzak diyarlarda Keloğlan adında tatlı mı tatlı, akıllı mı akıllı bir çocuk yaşarmış. Keloğlan’ın en sevdiği şey arkadaşlarıyla oyun oynamak ve yeni maceralara atılmakmış.
Bir gün Keloğlan, arkadaşları Balkız, Kara ve Sivri ile birlikte piknik yapmaya karar vermişler. Sabah erkenden kalkmışlar, anneleri onlara güzel yemekler hazırlamış. Sepetlerine taze meyveler, peynirli börekler, köy ekmeği, zeytin ve annelerinin yaptığı nefis köy yoğurdunu koymuşlar.
Güneş gökyüzünde parıl parıl parlıyormuş. Keloğlan ve arkadaşları, köylerinin biraz dışında, büyük çınar ağacının altında piknik yapmak için yola koyulmuşlar. Yolda yürürken Keloğlan neşeyle şarkılar söylemiş, Balkız ise çiçek toplayarak taç yapmış. Kara ve Sivri ise aralarında şakalaşıp durmuşlar.
Biraz ilerledikten sonra, yolun kenarında küçük bir tavşan görmüşler. Tavşan bembeyaz tüyleriyle çok sevimliymiş. Keloğlan, tavşana yaklaşarak: “Merhaba küçük tavşan! Ne yapıyorsun burada?” demiş.
Tavşan, kulaklarını dikerek cevap vermiş: “Merhaba çocuklar! Ben havucumu kemiriyordum. Siz nereye gidiyorsunuz?”
Balkız gülümseyerek cevaplamış: “Biz pikniğe gidiyoruz. Büyük çınar ağacının altında güzel bir gün geçireceğiz. Sen de bizimle gelmek ister misin?”
Tavşan, havucunu bırakıp heyecanla zıplamış: “Evet, evet! Çok isterim. Ama önce havucumu bitirmem gerek.”
Keloğlan ve arkadaşları, tavşanın havucunu bitirmesini beklemişler. Tavşan havucunu yedikten sonra hep birlikte yola devam etmişler.
Nihayet büyük çınar ağacının altına vardıklarında, sepetlerini açıp yere serdikleri örtünün üzerine yemeklerini yerleştirmişler. Hep birlikte oturup kahvaltılarını yapmışlar. Yemeklerini yerken, kuşların cıvıltısı eşliğinde birbirlerine masallar anlatmışlar, fıkralar anlatıp kahkahalar atmışlar.
Yemeklerini bitirdikten sonra, Keloğlan demiş ki: “Haydi arkadaşlar, oyun oynayalım! Saklambaç oynayalım mı?”
Arkadaşları bu fikre bayılmış. Hep birlikte saklambaç oynamaya başlamışlar. İlk ebe Keloğlan olmuş. Gözlerini kapatıp yüzünü ağaca yaslamış ve saymaya başlamış: “Bir, iki, üç… yirmi!” demiş ve gözlerini açmış.
Balkız, Kara, Sivri ve tavşan, çınar ağacının etrafındaki büyük taşların ve çalıların arkasına saklanmışlar. Keloğlan dikkatlice etrafına bakmış, önce Balkız’ı büyük bir taşın arkasında bulmuş. Sonra Kara’yı kalın bir çalının arkasında, en son da Sivri’yi ince uzun bir ağacın arkasında bulmuş. Tavşan ise, çimenlerin arasına saklanmış ama kulakları dışarıda kaldığı için hemen bulunmuş.
Sonra hep birlikte başka oyunlar oynamaya karar vermişler. İp atlamışlar, yakartop oynamışlar ve çember çevirmişler. Hepsi çok eğlenmiş ve yorulmuşlar. Çınar ağacının gölgesine geri dönüp biraz dinlenmeye karar vermişler. Dinlenirken Balkız, onlara bir hikaye anlatmaya başlamış:
“Bir varmış, bir yokmuş. Uzak diyarlarda, küçük bir kasabada tatlı mı tatlı bir kız yaşarmış. Bu kızın adı Lale imiş. Lale, doğayı çok severmiş. Bir gün ormanda yürürken, sihirli bir çiçek bulmuş. Bu çiçek dilekleri gerçekleştiriyormuş. Lale çiçeği koparıp eve götürmüş ve dilek dilemeye başlamış. İlk dileği ailesinin hep mutlu ve sağlıklı olmasıymış. İkinci dileği ise arkadaşlarıyla hep barış içinde yaşamakmış…”
Balkız’ın anlattığı hikaye Keloğlan ve diğer arkadaşlarını çok etkilemiş. Hep birlikte Lale’nin dileklerinin ne kadar anlamlı olduğunu konuşmuşlar.
Öğleden sonra, annelerinin hazırladığı yiyeceklerden kalanları yemişler ve biraz daha dinlenmişler. Kara, çantasından bir top çıkarıp demiş ki: “Haydi arkadaşlar, biraz da futbol oynayalım!” Hep birlikte çimenlerin üzerine çıkıp futbol oynamaya başlamışlar. Keloğlan kaleye geçmiş, Balkız ve Sivri ise takım olmuş. Kara da tek başına oynayarak onların karşısına geçmiş. Tavşan da minik ayaklarıyla topun peşinden koşmuş.
Çok heyecanlı ve neşeli bir maç olmuş. Kahkahalar ve neşeli çığlıklar birbirine karışmış. Keloğlan, arkadaşlarının ne kadar yetenekli olduğunu görüp gurur duymuş.
Gün batımına doğru, yavaş yavaş eşyalarını toplamaya başlamışlar. Sepetlerine kalan yiyecekleri ve oyun eşyalarını koymuşlar. Çınar ağacının altını temizlemişler ve tekrar köylerine doğru yola koyulmuşlar. Tavşan da onlara veda ederek kendi yuvasına dönmüş.
Eve vardıklarında, anneleri onları karşılamış. Hep birlikte günlerini anlatmışlar, anneleri de onların ne kadar güzel vakit geçirdiğini duyunca çok mutlu olmuş.
Keloğlan ve arkadaşları, bu güzel günün anılarını uzun süre hatırlamışlar. O günden sonra her fırsatta piknik yapmaya ve birlikte vakit geçirmeye karar vermişler. Çünkü anlamışlar ki Keloğlan ve Arkadaşları Piknikte Masalı, en güzel anılar, sevdikleriyle birlikte geçirdikleri zamanlardan oluşuyormuş.
Gökteki yıldızlar tek tek parlamaya başladığında, Keloğlan ve arkadaşları güzel rüyalar görerek uykuya dalmışlar.