Bir zamanlar, dağların eteklerinde, sessiz bir köyde genç bir kız yaşarmış. Adı Betül imiş ve en büyük hayali, köyün dışında hiç görmediği bir yerde büyüyen kırmızı bir çiçeği bulmakmış. Herkes ona bu çiçeğin yalnızca masallarda olduğunu söylese de, Betül buna inanmaz ve bir gün bu çiçeği bulmaya karar verirmiş.
Bir sabah, gökyüzü bulutlarla kaplıyken Betül, çantasını alıp yola çıkmış. Günlerce yürümüş, dağları, vadileri aşmış ama kırmızı çiçeği bir türlü bulamamış. Tam umudunu kaybetmek üzereyken, bir tepenin üstünde tek bir kırmızı çiçek görmüş. Çiçek, güneş ışığıyla parlıyor ve etrafındaki her şeyi aydınlatıyormuş.
Betül çiçeği dikkatle koparmadan, etrafına bakmış. Çiçek, aslında bulunduğu toprakta hayatın bir sembolüymüş. Betül, oradaki güzelliği sadece görmekle kalmayıp, doğal dengeyi korumanın önemini anlamış. Çiçeği olduğu gibi bırakıp geri dönmüş.
Ve köyüne döndüğünde, sadece kırmızı çiçeği değil, doğanın özünü korumanın değerini de öğrenmiş.