Bir zamanlar, uzak bir ormanda, büyük bir krallık varmış. Ormanın kralı ise, gücüyle ünlü, her hayvana hükmeden bir aslanmış. Aslanın kükremesi, tüm ormanı titretir, diğer hayvanlar ona saygı duyar ve ondan korkarlarmış.
Bir gün, ormanın derinliklerinde, küçücük bir fare kendi halinde yaşarken, aslanın ormana doğru ilerlediğini görmüş. Aslan, yavaşça hareket ederken, bir anda küçük fare ona çok yakın bir mesafede olmuş. Korkudan kalbi hızla çarpmaya başlamış. Küçük fare, korkusuyla ne yapacağını şaşırmış ve bir anlık panikle aslanın üzerine atlamış. Ancak aslan, bu küçük fareyi fark edip, onu avlamak için pençesini uzatmış. Fare korkuyla, “Lütfen beni affet! Hayatımı bağışla, bir gün sana yardımcı olabilirim!” demiş.
Aslan, fareyi ilginç bulmuş ve gülerek, “Senin gibi küçük bir yaratık bana nasıl yardım edebilir ki? Ama seni affediyorum. Git, özgürsün,” demiş ve fareyi serbest bırakmış. Fare, bu fırsatla hızla kaçmış ve aslanın pençelerinden kurtulmuş.
Günler geçtikten sonra, ormanda bir avcı, büyük bir tuzak kurarak aslanı yakalamayı başarmış. Aslan, tuzağa düşüp sıkışmış, ne yapacağını bilemez bir halde kalmış. Kükreyerek yardım istemiş, fakat kimse ona yardım edememiş. O sırada, o küçücük fare, ormanın derinliklerinden gelerek, aslanın sıkıştığı ağları fark etmiş. Fare, dişleriyle sabırla tuzağın iplerini kemirip, sonunda aslanı kurtarmış.
Aslan, fareye teşekkür ederken, “Senin küçük bedenin, büyük bir cesaret ve dostluk barındırıyormuş. Bugün öğrendim ki, büyüklük ya da güç, her zaman her şeyin çözümü değildir. Senin gibi küçük bir yaratık, büyük bir gücü olan bir aslanı kurtarabilir,” demiş.
Ve o günden sonra, aslan ve fare en yakın arkadaş olmuşlar. Aslan, artık asla küçümsediği kimseye bakmaz, her canlının bir değeri olduğunu anlamış. Fare de, korkularını yenmiş ve büyüklüğün sadece dış görünüşte olmadığını öğrenmiş.