
Okyanusun en derin ve en gizemli yerlerinde, suyun altında mercanlarla süslenmiş bir krallık vardı. Bu krallıkta Nerina adında küçük bir deniz kızı yaşardı. Uzun saçları dalgalar gibi kıvrılır, pulları güneş ışığında parıldardı. Günlerini yunuslarla oynayarak, renkli balıklarla yüzerek ve deniz kabukları toplayarak geçirirdi.
Fakat Nerina’nın kalbinde büyük bir merak vardı. Okyanusun üstündeki dünya nasıldı? İnsanlar nasıl yaşardı? Orada nasıl bir hayat vardı? Büyükannesi ona sık sık yeryüzü hakkında hikâyeler anlatır, ama insanların tehlikeli olabileceğini söylerdi.
“Orası bizim dünyamız değil, insanlar bizim gibi değiller. Onlardan uzak durmalısın,” derdi.
Ancak Nerina için merak, korkudan daha güçlüydü. Bir gün, tüm cesaretini topladı ve gizlice yüzeye çıkmaya karar verdi.
Su yüzeyine ulaştığında, gözleri kamaştı. Okyanusun mavisi gökyüzüyle birleşiyordu. Kuşlar uçuyor, beyaz yelkenliler dalgalarla dans ediyordu. Hafif bir rüzgâr esiyor, yüzüne ılık bir dokunuş bırakıyordu.
Tam o sırada, yakınlarda küçük bir yelkenli tekne fark etti. İçinde bir çocuk vardı. Kıvırcık saçları rüzgârda uçuşuyor, gözleri merakla denizi tarıyordu.
Nerina bir süre suyun altına saklanarak çocuğu izledi. Sonra yavaşça suyun üzerine çıktı. Çocuk onu fark edince gözleri büyüdü, şaşkınlıkla elini uzattı.
“Sen bir deniz kızı mısın?” diye sordu heyecanla.
Nerina gülümsedi ve başını salladı. İlk kez bir insanla karşılaşıyordu.
Çocuk kendini tanıttı. Adı Can’dı ve her yaz ailesiyle birlikte denize açılıyordu. Nerina, onun dünyasını merak ettiğini söyledi. Can, ona karada yaşamanın nasıl bir şey olduğunu anlattı.
“Ağaçlar var, gökyüzü var, güneş bizi ısıtır. Kum ayaklarımızın altına yapışır, geceleri yıldızlar parıldar. Fakat en güzeli, ay ışığının deniz üzerindeki yansımasıdır,” dedi heyecanla.
Nerina hayranlıkla dinledi. Tüm bunları görmek istiyordu ama denizden ayrılamazdı.
Ertesi gün, Can küçük bir kavanozun içine kum doldurdu, yanına deniz kabukları ve minik bir fener ekledi. Teknesine giderek Nerina’yı bekledi. Deniz kızı sudan çıkıp ona yaklaştığında, Can kavanozu uzattı.
“Bunlar sana. Karadaki dünyanın küçük bir parçası,” dedi.
Nerina, kumun nasıl yumuşak olduğunu, deniz kabuklarının nasıl şekilli olduğunu inceledi. Feneri eline aldığında, küçük ışığın parladığını gördü.
“Bu fener geceleri yolumuzu aydınlatır,” dedi Can. “Tıpkı ay ışığı gibi.”
Nerina gözlerini büyüterek ışığa baktı. İnsan dünyası düşündüğünden daha da büyüleyiciydi.
Fakat o sırada denizin derinliklerinden bir çağrı duyuldu. Büyükannesi onu geri çağırıyordu. Nerina üzgün bir şekilde Can’a döndü.
“Gitmem gerek,” dedi sessizce.
Can da üzülmüştü ama başını salladı. “Tekrar gelir misin?” diye sordu.
Nerina gülümsedi. “Elbette,” dedi.
O günden sonra Nerina, her gece suyun yüzeyine çıkıp yıldızları izledi. Bazen uzaklarda bir tekne gördüğünde, Can’ın içinde olup olmadığını merak etti.
Can ise her denize açıldığında, suyun üzerindeki dalgaları dikkatlice izledi. Küçük deniz kızının onu izlediğini biliyor gibiydi.
Nerina artık biliyordu ki, dünyayı keşfetmenin en güzel yolu, onu gerçekten anlamak ve merakını hiç kaybetmemekti. Kim bilir, belki bir gün, insanlar ve deniz kızları gerçekten dost olabilirlerdi.