Günlerden bir gün, Orman Ana, büyük bir ağaç evinde yalnız başına yaşamaya başlamış. Fakat yalnızlık ona zor geliyormuş. Her gün rüzgarın sesini dinleyerek vakit geçiriyor, ormandaki hayvanlarla konuşuyormuş ama yine de bir eksiklik hissediyormuş. Bir sabah, uykusuz bir şekilde erkenden kalkıp, rüzgarın peşinden gitmeye karar vermiş.
Rüzgar, her zaman uzaklardan gelir, ama bu kez Orman Ana’nın evinin yakınlarına kadar yaklaşmış. Orman Ana, rüzgara sorarak:
– Neden bu kadar hızlısın, nereye gidiyorsun? demiş.
Rüzgar:
– Bahar’ı arıyorum, demiş. Onunla birlikte eğlenceli bir maceraya atılacağız.
Orman Ana merakla:
– Bahar mı? O da kim? demiş.
Rüzgar, hafifçe gülümseyerek:
– Bahar, renklerin, çiçeklerin ve neşenin mevsimidir. O gelmeden önce her şey uykuda gibidir, ama o geldiğinde dünyayı uyandırır, dedi.
Bunu duyduğunda Orman Ana çok meraklanmış ve rüzgarı takip etmeye karar vermiş. Bir süre sonra Bahar’ı bulmuş. Bahar, gülümseyerek Orman Ana’ya yaklaşmış ve:
– Merhaba, ben Bahar! Herkesin uykusundan uyanmasını sağlamak için buradayım, demiş.
Bahar, çiçek tohumları ve canlı renklerle dolu bir sepet taşırken, Orman Ana’ya:
– Gel, hep birlikte ormanın derinliklerine gidelim ve doğayı uyandırmaya başlayalım, demiş.
İkisi birlikte ormanın her köşesine çiçekler, renkli yapraklar ve kuşlar bırakmışlar. Orman yavaşça uyanmış ve her yer canlanmış. Ancak bir süre sonra, rüzgar bir kez daha uğramış.
– Bahar, seni yalnız bırakmak zorundayım, demiş. Şimdi de Yaz gelmeli. Hızla değişen zamanlar var, işlerimiz bitmedi.
Bahar hafifçe üzülsede, Yaz’ın gelmesi gerektiğini anlamış ve:
– Tabii ki, ben gitmeliyim. Ama ben giderken, baharda kalan çiçekleri ve neşeyi bırakıyorum. Yaz geldiğinde her şey daha parlak olacak, demiş.
Yaz, sıcağı ve güneşiyle ormana gelmiş. Toprak Ana, Yaz’ı karşılamış ve:
– Yaz, seninle çok eğlenceli olacak. Seninle birlikte güneşin sıcaklığını, ağaçların meyve vermesini görmek istiyorum, demiş.
Yaz, neşeyle:
– Benim adıma bakma! Ben, sıcaklık ve ışıkla geliyorum. Hepinizi ısıtacağım, meyvelerinizle tatlandıracağım, dedi.
Ve gerçekten de Orman Ana’nın etrafı ağaçlar, meyveler, çiçeklerle dolmuş. Ancak bir süre sonra, Yaz da gitmiş ve Sonbahar gelmiş.
Sonbahar, hafifçe sararmış bir çocuktu. Toprak Ana’ya:
– Ben Sonbahar’ım, dedi. Sakin, huzurlu bir zaman gelirken, doğa hazırlıklarını yapmaya başlar. Yavaş yavaş dökülmüş yaprakları toplamaya başlarım.
Sonbahar, sararmış yaprakları ve sessizliğe bürünmüş ormanı sarhoş bir huzur içinde bırakmış. Ama Sonbahar’ın gelişi de kısa sürmüş. Kış gelip, ormanı örtmek üzere gelmiş.
Kış, bembeyaz giysileriyle ormana gelip:
– Şimdi ben geldim, demiş. Ormanın her köşesini beyaz örtülerle saracak ve her şeyi donduracağım.
Toprak Ana, Kış’ı sevmiş, çünkü Kış ona soğuk ama sakin bir huzur getiriyormuş. Kış, karlarla her yeri beyaza boyamış ve soğuk rüzgarlar esmeye başlamış. Ama çok geçmeden, Kış da gitmiş ve Orman Ana bir kez daha yalnız kalmış.
Mevsim kardeşler, her biri sırasıyla gelerek Orman Ana’nın evine uğramış, ama ne zaman hepsi bir araya gelse, ortalık karışmış. Orman Ana bu durumu fark edip:
– Eğer sırasıyla gelirseniz, her birinizi sevip, neşeyle karşılarım. Ama hep birlikte olamazsınız, çünkü işleriniz çok farklı, demiş.
Mevsim kardeşler birbirlerine bakmış ve Orman Ana’nın önerisini kabul etmişler. O günden sonra, Bahar, Yaz, Sonbahar ve Kış sırayla gelip, Orman Ana’yı neşelendirmeye devam etmiş.