Bir varmış, bir yokmuş… Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, uzak diyarlarda minik, yaramaz bir kedi yaşarmış. Bu kedinin adı Minnoş’muş. Minnoş, tüyleri bembeyaz, gözleri iki renkliymiş biri zümrüt yeşili diğer gözü ise maviymiş. En büyük tutkusu av peşinde koşmakmış. Ama onun avları sıradan avlar değilmiş; her zaman en heyecanlı ve en gizemli maceraların peşine düşermiş.
Bir gün, güneş yeni doğmuşken, Minnoş pencere kenarında oturup dışarıyı izlerken, bahçenin köşesinde parlayan bir şey görmüş. Bu, rüzgarın hafifçe oynattığı altın bir tüymüş. Minnoş hemen doğrulmuş ve kuyruğunu havaya dikerek bahçeye doğru sıçramış. Altın tüyü yakalamak için koşarken, birden tüy havalanmış ve sanki bir kuş gibi uçmaya başlamış!
Minnoş şaşırmış ama bir o kadar da heyecanlanmış. “Bu sıradan bir tüy değil!” diye düşünmüş. Hemen peşine düşmüş. Tüy, önce bahçedeki güllerin arasından geçmiş, sonra koca bir çınar ağacının dallarına takılmış. Minnoş, ağaca tırmanmış, dalların arasından geçerek tüyü yakalamaya çalışmış ama tüy bir kez daha kaçmış.
Bu böyle saatlerce sürmüş. Altın tüy bazen rüzgarla savrulmuş, bazen de sanki bilinçli bir şekilde Minnoş’u ormandaki daha derinlere çekmiş. Ormanın kalbine vardıklarında, Minnoş kendisini kocaman, eski bir ağacın dibinde bulmuş. Bu ağacın gövdesinde küçük bir kapı varmış ve kapının üzerinde şunlar yazılıymış: “Altın Tüyün Sırrını Öğrenmek İstiyorsan Cesur Ol ve İçeri Gir.”
Minnoş, bir an durup düşünmüş. “Acaba bu bir tuzak mı, yoksa gerçekten büyük bir maceranın başlangıcı mı?” Ama merakı o kadar büyükmüş ki, kapıyı itip içeri girmiş.
İçerisi ışıl ışıl parlıyormuş. Tavandan sarkan kristaller, yerden fışkıran rengarenk çiçekler ve etrafta dolaşan ışık huzmeleri Minnoş’un gözlerini kamaştırmış. Tam o sırada altın tüy bir kez daha belirmiş ve yere yavaşça süzülmüş. Minnoş bu sefer hiç acele etmemiş; sessizce yaklaşmış ve tüyü usulca patisiyle tutmuş.
Bir anda her şey değişmiş! Minnoş’un etrafında rüzgarlar dönmeye başlamış ve büyülü bir ses yankılanmış:
“Ey cesur kedi, altın tüyün sırrını öğrendin! Bu tüy, hayal gücünün anahtarıdır. Onu takip ettiğin her yerde yeni maceralar, yeni hikayeler seni bekleyecek.”
Minnoş, tüyü dikkatlice ağzına almış ve dışarı çıkmış. Ormandan evine dönerken içi coşkuyla dolmuş. Çünkü artık biliyormuş ki, hayat sadece bir avdan ibaret değilmiş; her av, yepyeni bir dünyaya açılan kapıymış.
O günden sonra Minnoş, her sabah altın tüyüyle oynamaya devam etmiş ve her seferinde yeni bir macera yaşamış. Hem kendisi hem de onu tanıyan herkes bu cesur kediyi hayranlıkla izlemiş.
Gökten üç elma düşmüş; biri Minnoş’un başına, biri okuyanın kalbine, biri de bu masalı paylaşanların ellerine…