Bir varmış bir yokmuş, deniz kenarında küçük bir kasaba varmış. Kasabanın en güzel çiçeklerini yetiştiren bir çiçekçi kadın varmış. Adı Zeynep’miş. Zeynep, çiçeklerini öyle bir sevgiyle yetiştirirmiş ki, her çiçek, büyürken ona kalpten teşekkür edermiş. Çiçekler en parlak renklerde açar, kokuları havayı sararmış.
Bir gün, kasabaya çok zengin bir tüccar gelmiş. Çiçeklerin değerini bilirmiş ama hep parayı ön planda tutarmış. Zeynep’in çiçeklerini çok beğenmiş ve ona büyük bir teklif yapmış: “Bana en güzel çiçeklerden bir demet yap, sana çok para vereceğim. Ama bu çiçeklerin sadece güzellikleriyle dikkat çekmeli, hiçbir kusur olmamalı.”
Zeynep, tüccarın teklifini kabul etmiş ama bir şartı varmış: “Bu çiçekleri sadece içten gelen sevgiyle seçip alırsan, o zaman gerçekten güzellikleri açar. Para, onlara değer katmaz. Onların gerçek güzelliği sevgiden gelir.”
Tüccar, Zeynep’in söylediklerini anlamamış ama yine de çiçekleri almak için sabırsızlanmış. Zeynep, en güzel çiçeklerini özenle seçmiş ama her birini seçerken, kalbinden onlara sevgi göndermiş. Sonra tüccara teslim etmiş.
Tüccar, buketi aldığında çok şaşırmış. O kadar güzellikleri vardı ki, bir çiçeğiyle bile herkesi büyüleyebilirdi. Ama bir şey fark etmiş, her çiçek ne kadar güzelse, o kadar huzur vericiymiş. Sanki her bir çiçek, ona içten bir mutluluk mesajı iletiyormuş.
Tüccar, o gün Zeynep’in sözlerini anlamış. Gerçek güzellik, parayla değil, kalpten gelen sevgiyle oluşuyormuş. O günden sonra, tüccar sadece para kazanmak için değil, insanlara gönülden hizmet etmek için çalışmaya başlamış.