Bir zamanlar kazlar, ormanın içindeki bir gölün kıyısında, kocaman dalları olan bir incir ağacının üzerinde yuva yapmış, mutlu mesut yaşıyorlardı. Bir gün, yaşlı bilge bir kaz, incir ağacının dibinde küçük…
Günlerden bir gün, uzun bir çına ağacın altında, uzun boynunu uzatarak dallardaki yaprakları yiyen zürafanın gözüne bir tırtıl ilişmişti ki, ağacın koca gövdesinde ağır ağır ilerliyordu. Zürafa dayanamayıp seslendi: –…
Sıcak bir yaz günüydü. Her yer çiçeklerle dolu ve hava mis gibi kokuyordu. Çiçek tarlasının üzerinde arı vız vız diyerek neşeli neşeli uçuyordu. Havada o kadar güzel süzülüyordu ki papatya…
Günlerden bir gün, vakit gece yarısını geçmişti. Kalp, atışlarını yavaşlatmış; akciğer soluk alıp verme hızını düşürmüştü. Beyin ise, renkli bir rüyaya başlamıştı.Mide:-Of! Diye inledi. Gözümü uyku tutmuyor. Ağzıma kadar tıka…
İşte zamanın birinde uzak dağların ardında böyle bir kaplumbağa ailesi yaşarmış. Ailenin her üyesi yaşadıkları doğaya saygılı, başkalarını da kendileri kadar düşünen görgülü hayvanlarmış. Aileye günün birinde yeni bir kaplumbağacık…
Kocaman bir meşe ağacıyla incecik gülden narin bir saz birbirlerine komşuymuş. Meşe, saza tepeden bakarak şöyle demiş: “bir kendime, bir sana bakıyorum da acıyorum sana ne kadar ince ne kadar…
Ağustos Böceği bütün yazSaz çalmış, türkü söylemiş.Kara kış birden bastırıncaŞafak atmış zavallı da;Bir şey bulamaz olmuş yiyecek:Koca ormanda ne bir kurtçuk, ne bir sinek.Gitmiş komşusu karıncaya: Ne mi olmuş? Buyrun…