Günlerden bir gün, bir kurt, avladığı avını yerken boğazına bir kemik parçası saplanmış. O kadar uğraştığı hâlde kemik parçasını çıkaramamış. Boğazı şişmeye başlamış, neredeyse boğulacakmış. Bir kurtarıcı bulur muyum diye oraya buraya koşuşturmuş. Sonunda bir pelikan kuşuna rastlamış.
‒ Aman pelikan kardeş, ne olursun beni bu dertten kurtar, demiş.
Pelikan biraz kuşkulanmış. Onun bu hâlini fark eden kurt,
‒ Ücretini vermem diye mi tereddüt ediyorsun? Neyse ücretin veririm. İş, iştir. Hem bende kimin alacağı kalmış
ki, demiş. Pelikan kuşu kurdun bu hâline acıyarak sivri ve uzun gagasını kurdun ağzından içeri sokmuş. Bir kavrayışta kemiği saplandığı yerden çıkarıvermiş. Böylece kurt büyük bir dertten kurtulmuş.
Pelikan ücretini alıp yoluna devam etmek istemiş ama kurt hiç oralı olmamış. Pelikan, ‒ Hadi bakalım paramı ver de gideyim, dediğinde kurt bir öfkelenmiş, bir öfkelenmiş ki, sormayın.
‒ Vay vay vay! Demek ücretini istiyorsun haa! Koca kurdun ağzına başını sokup sağ salim kurtardığına şükretmiyorsun da, bir de para mı istiyorsun? Hadi git işine, demiş.