Uzak ülkelerin birinde genç ve güzel bir prenses varmış. Bu prenses hep hüzünlüymüş, yüzü bir türlü gülmüyormuş. Kral kızının bu haline çok üzülüyormuş, ülkedeki bütün doktorları saraya çağırıp prensesi muayene ettirdiği halde hiç birisi genç kızın derdine çare bulamamışlar. Görünüşte prensesin herhangi bir sağlık sorunu yokmuş. Tek sıkıntı onun sürekli hüzünlü olması, o güzel yüzünün gülmemesiymiş.
Kral kızıyla konuşmayı defalarca denediği halde, her defasında prenses ona hiçbir derdi ya da sıkıntısı olmadığını söylüyormuş. Kral kendi kendine düşünüyormuş, derdi sıkıntısı olmayan birisinin yüzü nasıl gülmez buna bir anlam veremiyormuş. Kral kızına ve ülke halkına karşı çok iyiymiş. Ülkedeki fakirlere saraydan düzenli olarak yiyecek ve giyecek yardımı yapılıyormuş. Kral tüm halkımımın yüzünü güldürebiliyorum ama kızımın yüzünü bir türlü güldüremiyorum diye kendi kendini yiyip bitiriyormuş. Kızının kimseye açamadığı bir derdi olduğunu biliyor ama bu konuda çaresiz kalıyormuş. Prenses değil derdini söylemek, kimseyle doğru düzgün konuşmuyormuş bile. Yaptığı tek şey bütün gün sarayın bahçesinde dolaşmakmış. Bu durum kralın gözünden kaçmıyormuş, fakat kızını bu konuda uyarıp üzmek istemiyormuş. Sonuçta sarayın bahçesi prenses için güvenli bir yer olduğu için bırakıyormuş kızı bütün gün dolaşsın.
Yıllardır bu durum böyle sürüp gidiyormuş, güzel prensesin gülüşünü kimsenin hatırlayamayacağı kadar uzun süredir bu durum devam ediyormuş. Kral bıkmadan usanmadan, kızının bu derdine çare aramaya devam ediyormuş. Ülkede ne kadar doktor, büyücü ve bilgili kişi varsa hepsi prensesi görmüş, onun derdinin ne olduğunu anlamaya çalışmışlar ama bir sonuç elde edememişler. Tüm bunlara rağmen kral umudunu yitirmiyor, bir gün kızının derdine çare bulacağını ve onun tekrar güleceğini umuyormuş.
Aradan uzun yıllar geçmiş genç prensesin evlilik çağı gelmiş. Ülkedeki herkes onun yüzünün gülmediğini bildiği için, hiç kimse onunla evlenmeyi istememiş. Yakın ülkelerden de kızının bir talibi çıkmayınca kral bu duruma da çok üzülmüş. ” Güzel kızımın yüzü gülmediği gibi bir eşi, bir çocuğuda mı olmayacak, ben öldüğüm zaman biricik kızım yalnız mı kalacak. ” diye dertlenip duruyormuş. Bu düşünceler içinde günler, haftalar, aylar geçmiş… Derken birgün ülkede nereden geldiği bilinmeyen bir adam peydah olmuş. Bu adam yaşı çok genç olmasına rağmen, herkesi şaşırtacak kadar bilgiliymiş. Kim ne sorsa mutlaka verecek bir cevabı varmış. Adamın bu bilgili hali halk arasında yayıla yayıla kralın kulağına kadar gitmiş. Kral bir de bu alim genci deneyelim, madem ki bu kadar bilgili belki benim kızımın da derdine derman olur diye düşünmüş.
Adamları ile genç alime haber ulaştırmış, duydukları genç adamı çok meraklandırmış ve hemen saraya gidip prensesi görmek istemiş. Saraya gittiğinde büyük bir saygı ve merakla karşılanarak hemen kralın huzuruna çıkarılmış. Kral bu genci gördüğünde içinde onun kızını iyileştirebileceğine dair bir umut oluşmuş. Genç adamla biraz konuştuktan sonra onun ne kadar bilgili olduğunu görünce bu umudu daha çok kuvvetlenmiş. Hiç vakit kaybetmeden genç adamı prensesin yanına götürmüşler.
Prenses genç adamı görünce merakla onu süzmeye başlamış. Adamın boynundaki madalyonu gördüğünde birden oturduğu yerden kalkmış ve tam karşısında durup; ” o sensin! ” diyerek boynundaki madalyonu göstermiş ve kendi boynundaki adamın madalyonunun aynısını ortaya çıkarmış. Genç adam bu duruma hem şaşırmış, hem de çok sevinmiş. Gülümseyerek prensese bakmış ve ; ” evet o da sensin ” demiş. O anda prensesin yüzü mutlu bir gülümseme ile aydınlanmış. Kral tüm bu olanlara bir anlam veremese de kızının yüzünün güldüğünü görmek onu çok mutlu etmiş.
Genç bilgin ve prenses büyülenmiş gibi gözlerini birbirlerinden alamıyor ve sürekli gülümsüyorlarmış. Kral en sonunda dayanamayıp tatlı sert bir sesle ; ” burada neler olduğunu biri bana anlatacakmı? ” diye sormuş. Prenses babasının yanına yaklaşarak ona herşeyi anlatmış. Bundan yıllar önce kötü kalpli bir büyücü krala kızdığı için prensese gülmeme büyüsü yapmış ve ona bir madalyon vermiş. ” Eğer şansın varsa bu madalyonun diğer eşinin olduğu adamı bulursan bu büyü bozulur ve sen de tekrar gülebilirsin. Aksi halde ömrün boyunca gülemeyeceksin. ” demiş. Daha sonra genç alim de durumunu anlatmış. O da bir başka ülkenin prensiymiş, aynı büyücü ona da büyü yapmış. Genç adama madalyonun diğer eşinin olduğu kızı bulamazsa ömür boyu yalnız kalacağını ve bir yuva kuramayacağını söylemiş. Genç adamda o gün bugündür diyar diyar dolaşıp madalyonun diğer eşinin olduğu genç kızı aradığını anlatmış.
İki gencin anlattıklarını duyan kral hemen adamlarına düğün hazırlıklarına başlamalarını ve tüm halkı düğüne davet etmelerini söylemiş. Prens ve prenses için kırk gün kırk gece düğün yapılmış. Kral da ülke halkı da güzel prensesin yüzünün gülmesini ve yuva kurmasını doyasıya kutlamışlar. O günden sonra da hayatları boyunca iki gencin yüzü hep gülmüş ve tıpkı kendileri gibi çok iyi kalpli ve güzel çocukları olmuş. Kral da yaşlılık günlerini çocukları ve torunlarıyla birlikte mutlu bir şekilde geçirmiş.