Bir varmış bir yokmuş, bir zamanlar bir Kızılderili köyü varmış. Kış gelince köydekiler göç etmiş ve çadırlarını göle bakan koca bir tepeye, çember oluşturacak şekilde kurmuşlar. Bu koca tepeden aşağı bir patika iniyormuş. Bu patika üzerinde çevresindeki büyük ağaçlar tarafından gizlenen bir mezar varmış. Ama zaman içinde toprak çökünce bu mezar iyice görünür hale gelmiş.
Bir gün köylünün biri avlanmaya giderken, yolunu kısaltmak için bu ağaçlıkların yanından geçmiş. Dalları iki yana itip kendine yol açarken, mezar çukurunu görmüş ama yağmurla oluşmuş bir çukur olduğunu düşünmüş. Tam üstünden atlarken, ayağı kaymış ve düşmüş. Bu aksilik garip görünmüş gözüne, kalkıp tekrar geçmeyi denemiş ama yine düşmüş.
Köye döndüğünde olanları yaşlılara anlatmış. O zaman eskiden oralarda bir yere büyücü kadın gömüldüğünü hatırlamışlar. Düşmesi doğal olarak büyücünün işiymiş…
Adamın macerası bütün köye yayılmış ve köylüler mezarı görmek için büyük bir meraka kapılmışlar. Altı küçük çocuk, diğerlerinden daha çok çekiniyormuş, çünkü ölü büyücü kadından çok korkuyorlarmış. Ama bu çocukların Cesur adında, pek yaramaz, saçları her zaman dağınık, bir an bile yerinde duramayan küçük bir arkadaşları varmış.
“Cesur’ dan bizimle gelmesini isteyelim.” demişler ve hep birden onu görmeye gitmişler.
“Tamam” demiş Cesur, “Sizinle gelirim. Ama önce bir şey yapmam lazım. Siz tepenin şu ‘tarafından gidin, ben bu yoldan gideceğim, mezarın yakınında buluşuruz.”
Böylece altı küçük çocuk, mezarın yakınına gelene dek kendilerine söylenen yoldan gitmiş. Orada beklemeye başlamış. “Cesur nerede?” diye sormuşlar birbirlerine.
Oysa Cesur, o sırada tüm hınzırlığıyla küçük arkadaşlarına bir oyun planlamaktaymış. Arkadaşlarının görüŞ alanından çıkar çıkmaz, tepeyi dolanıp gölün kıyısına inmiş, ellerini çamura bulayıp yüzüne sürmüş, saçlarını kirletmiş ve mezarından yeni çıkmış ölü büyücünün görüntüsünü alana kadar her yerine çamur sürmüş. Sonra gidip mezar çukuruna yatmış ve çocukları beklemeye başlamış …
Altı küçük çocuk geldiğinde Cesur’u bulamadıklarından her zamankinden de fazla korkmaya başlamışlar; ama mezarı görmeden gitmek de istemiyorlarmış. Çünkü büyüklerin onlara korkak demelerinden çekiniyorlarmış. Böylece yavaş yavaş mezara yaklaşmışlar ve biri korkuyla seslenmiş:
“Lütfen, nine, mezarına zarar vermeyeceğiz. Sadece nerede yattığını görmek istiyoruz. Kızma!”
Bunun üzerine yaşlı kadınınki gibi titreyen bir ses karşılık vermiş: “Evet, evet, tamam, tamam!”
Çocuklar yaşlı kadının hortlayacağını düşünüp korkmuşlar; “Ah, ninel” diye hıçkırmışlar, “Lütfen bize zarar verme, gidiyoruz!”
Tam o sırada Cesur çamurlu yüzünü kaldırmış ve ellerini ağaçlara doğru uzatmış. Üstünden damlayan çamurlarla mezarından yeni kalkmış bir hortlak gibi görünüyormuş. Çocuklar çığlığı basmış. Biri bayılmış, diğerleri köye doğru koşmaya başlamış ve her biri annesinin çadırında almış soluğu.
Köylerinde bulunan tüm çadırların girişi köyün meydanına baktığından, herkes çocukların çadırlara girdiğini görmüş. Çığlıkları işiten bütün kadınlar koşup ne olduğunu anlamak için çadıra girmiş. Tam o sırada küçük Cesur, daha da kötü görünür bir halde elleri ve yüzü çamurla kaplı, görünüşünün farkında olmaksızın haykıra haykıra gelmiş:
“Bendim, bendim!”
Bütün kadınlar bağırmaya başlamış. Cesur, annesinin aklını başından alarak kendi çadırına girmiş. Kadın kap-kacağı düşürüp, çadırdan fırlayarak diğerleriyle birlikte bağırmaya başlamış. Gidip gölde yıkanana kadar da köyden hiç kimse küçük Cesur’un yanına yaklaşamamış.
EN GÜZEL BİR VARMIŞ BİR YOKMUŞ MASALLARI İÇİN BİZİ TAKİP ETMEYE DEVAM EDİN..