Uzak diyarlarda, insanlarla kelebeklerin bir arada yaşadığı sevimli bir ülke varmış. Bu ülkede güzel mi güzel bir Kraliçe yaşarmış.
Kraliçe, ülkesinin ve halkının rahatı için çalışırken hem sarayını hem de güzeller güzeli kızı Sarina’yı ihmal ediyor, onunla yeterince ilgilenemiyormuş. Kraliçe, o günlerde kızının hüzünlü gözlerinin farkında bile değilmiş.
Oysa Küçük Prenses’in hüznü günden güne artıyormuş. Kendisini saraya kapatmış ve hiç dışarı çıkmaz olmuş. Temiz hava almak için bile camları açtırmıyormuş.
Ne güneşin sıcaklığını hissetmek ne de parıltısını görmek istiyormuş. Bu mutsuzluk Sarına’yı yatağa düşürmüş. Artık sürekli uyumaya başlamış. Sonunda Kraliçe, kızının bu kötü durumunu fark etmiş.
Kraliçe, ülkenin işlerine kendisini kaptırdığı ve kızıyla yeterince ilgilenmediği için, kendisini suçlamaya başlamış. Aslında hem ülkesiyle hem de kızıyla ilgilenseymiş, belki de şu an kızı böylesine mutsuz ve hasta olmazmış.
Kraliçe kızının iyi olması için ülkenin en iyi hekimlerine mektup yazarak haber salmış. Ülkede ne kadar iyi hekim varsa bildikleri tüm ilaçları Sarina’yı iyi etmek için kullanmışlar.
Ama Sarina’da en ufak bir iyileşme belirtisi olmamış. Kraliçe oldukça çaresizmiş, Mutsuzluğu tüm sarayı, hatta tüm ülkeyi sarmış. Ülke halkı, Sarina’nın iyileşmesini diliyor, bildikleri tüm yöntemleri kraliçeye anlatıyorlarmış.
Bir gün, halkın içinden yaşlı bir adam, kraliçenin huzuruna çıkıp ülkenin mutluluk saçan kelebeklerinden yardım istemesi için öneride bulunmuş.
Kraliçe, vakit kaybetmeden bu özel kelebeklerin bulunmasını emretmiş. Güzel kızının iyi olabilmesi için tek umudu onlarmış. Kraliçe, bir yandan da küçük kızının iyileşmesi için sürekli dua ediyormuş. Sonunda mutlu kelebeklere haber ulaşmış.
O sırada kelebekler, çok sevdikleri çiçekler içinde kanat çırpıp onların daha canlı ve parlak olabilmesi için üzerlerine özel tozlar serpiştiriyorlarmış.
Kelebekler de, kraliçenin kızı Sarina’nın hastalandığını duyunca çok üzülmüşler.
Çiçekleriyle ilgilenmeyi bırakıp hızla saraya doğru uçmuşlar. Çok geçmeden saraya ulaşmışlar. Kraliçenin huzuruna çıkmışlar. Kraliçe, mutlu kelebekleri karşısında görünce çok sevinmiş.
Kızı Sarına’yı, ülkenin en iyi hekimlerinin bile iyileştirmeye sebep olamadıklarını söylemiş. Onlara, kızının iyileşmesi için bir önerilerinin olup olmadığını sormuş. Mutlu kelebeklerde Kraliçeye:
– Lütfen dua edin Kraliçemiz! Biz de elimizden geleni yapmaya hazırız, demişler. Sonra mutlu kelebekler, Sarina’nın yanına gidip bakmışlar.
Küçük Prenses uyuyormuş, ama gözleri kapalıyken bile çok mutsuz olduğu anlaşılıyormuş. Kelebekler, Kraliçe’ye:
– Kızınız mutsuz, onun iyileşmesine yardımcı olmamız için, biraz düşünüp çözüm üretmeliyiz. O yüzden bize biraz zaman tanımanızı istiyoruz, demişler.
Kraliçe, kelebeklerin sözlerine üzülmüş, ama yapacak fazla da bir şey olmadığı için kelebeklere zaman vermiş.
– Merak etmeyin Kraliçem! Bize güvenin. Sarina’nın iyi olmasını biz de çok isteriz. Bu yüzden elimizden geleni yapacağız, diyerek Kraliçe’yi teselli etmeye çalışmışlar.
Kelebekler, saraydan ayrılıp kendilerini en iyi hissettikleri, en çok mutlu olduklar, çiçeklerin yanına varmışlar.
Çiçekler arasında uçuşurken renkleri ve kokularının verdiği huzurla, Sarina’ya nasıl yardımcı olabileceklerini düşünmeye başlamışlar.
Kelebekler, uzun süre çiçekler arasında uçuşmuşlar. Sarina’ hiçbir şey düşünemiyorlarmış.
Tam ümitlerini kaybedecekleri bir anda, içlerinden biri:
– Buldum! diye bağırmış. Diğer kelebekler merakla:
– Söyle çabuk, ne buldun? Mavi Kelebek:
– Biz, bu çiçekler arasında ne kadar mutluyuz öyle değil mi? Diğer Kelebekleri:
– Evet, mutluyuz. Sarina’yı buraya mı getirelim yani? Mavi Kelebek:
– Hayır, Sarina’yı buraya getirmeyeceğiz, ama çiçeklerimizi Sarina’ya götüreceğiz. Hiç dikkat etmediniz mi? Sarayın etrafı kurumuş çalılarla kaplı ve çok bakımsız.
Eğer sarayın etrafı renklenir ve mis gibi kokularla bezenirse, Sarina da iyi olabilir. Tüm kelebekler de arkadaşlarına hak vermiş. Kelebekler, düşüncelerini Kraliçe ile paylaşmışlar.
Kraliçe de saraydakilere emirler vermiş. Onlar da sarayın her yanını çiçeklerle donatmışlar. Sarayın çehresi renklenip canlanmış. Kuşlar, kelebekler uçuşuyormuş. Sarina’nın uyuduğu oda, kapalı olsa da çiçeklerin harika kokusu odayı dahi sarmış.
Sarına aldığı mis kokuyla gözlerini açmış. Kızının başından ayrılmayan Kraliçe, Sarina’nın gözlerinin açıldığını fark etmiş. Prensesin başını okşayarak ona sarılmış.
Sarina, hemen ayaklanmış. Burnuna gelen kokuyu takip etmiş. Sarayın dışarı açılan kapısından adımını atar atmaz, yüzü gülmeye başlamış.
Kimse, Sarina’nın birden ayağa kalkmasına anlam verememiş. Ama onlar da sarayın etrafındaki çiçekleri ve canlılığı görünce durumu hemen anlamışlar.
Sarına, çiçeklerin arasında mutlulukla koşmaya başlamış. Tüm çiçekleri, derin derin içine çekmiş. Kraliçe o an yaptığı hatasını daha iyi kavramış.
Aslında kızı, sarayın canlılığını yitirip renksiz, sessiz bir yer haline gelmesinden dolayı mutsuzlaşıp hastalanmış. Kraliçe, hemen kelebeklere uzunca bir teşekkür mektubu yazmış ve mektubu kuşlarla kelebeklere yollamış.
Kraliçenin adamları, sadece sarayın etrafını değil, tüm ülkeyi çiçeklerle donatmış. Kraliçe, ülkesi için çalışmaya devam etmiş, ama bu kez ne sarayını ne de kızı Sarina’yı ihmal etmiş.
O günden sonra ülke halkı, kelebeklere “Çiçek Kelebekleri” adını takmışlar. Zaten kelebekler, zarafetleriyle tıpkı bir çiçeği andırıyormuş.
EN GÜZEL PERİ MASALLARI İÇİN BİZİMLE KALMAYA DEVAM EDİNİZ..