Bir varmış bir yokmuş. Balıklar suda, kuşlar havada, insanlar rüyalarında uçarlarmış. Rüyasında uçtuğunu görenler gördüklerine hiç şaşmaz kırk yıllık kuş gibi uçmaya devam ederlermiş. Uyanıncaya, rüya bitinceye kadar kadar da uçtuklarına inanırlarmış.
Neyse efendim. Mahallenin birinde kavgacı mı kavgacı bir çocuk yaşarmış. Adı Cenk’miş. Cenk kıpır kıpır, yerinde duramayan bir çocukmuş. Üstüne üstlük dediğim gibi kavgacıymış da. Kendini her gün kötülere karşı savaşan, başka bir çizgi film kahramanına benzetirmiş. Oynarken bâzen elinde plastik kılıcı, bâzen ışın tabancası bâzen de taramalı tüfeği olurmuş.
Arkadaşlarının üstüne “Savuluuuun! Ben iyiliğin gücüyüm!” diye bağırarak çullanırmış. Ahh deli çocuk! Zavallı arkadaşlarının pestilini çıkarırmış.
Cenk’in bir de dedesi varmış. Doğrusu tuhaf, esrarengiz bir adammış. Evin bir odası ona aitmiş. Oda, hem atölye hem bir tiyatro kulisi gibiymiş. Bir yanda tahta bir tezgah: Tezgahın üzerinde türlü türlü âlet edavat varmış. Bir yanda gömme bir dolap: İçinde çeşit çeşit kostüm, maske, aksesuarlar asılıymış…
Cenk odaya girip sağı solu karıştırmaktan, duvarlardaki resimlere bakmaktan çok mutlu olurmuş. Ama odadaki şeylerin ne işe yaradığını bir türlü anlayamazmış. Çok az konuşan ve hiç nasihat etmeyen dedesini çalışırken seyretmek ayrıca hoşuna gidermiş. Dedesi yaptığı işlere kendini öyle kaptırırmış ki âdeta başka biri olurmuş. Acaba Cenk de dedesine mi çekmişmiş? Ki kendini kötülere karşı savaşan bir kahraman gibi hissetmesi bu yüzden miymiş? Bilinmez!
Bir gün Cenk’in dedesi suskunluğunu bozmuş. Torununu yanına çağırmış. “Evlatcığım. Güzellerin en güzeli. Tatlıların en tatlısı.” demiş. “Seyrettiğin çizgi filmler seni yanıltıyor haberin olsun.”
Cenk, “Hiçbişey anlamadım bu laftan!” demiş.
Dedesi, “İnsan hep kötü, hep iyi olamaz a! Mesela sen iyilik diye arkadaşlarının üzerine çullanıyosun. Onlara zarar veriyosun. Söyle bakalım iyilik bunun neresinde? Ayrıca onların kötü olduğu nerden belli? Sen dedin diye kötü olmaz ki kimse.” diye esrarengiz bir havada devam etmiş konuşmaya. Cenk ağzı açık dinlemiş dedesini. Dedesinin anlattıklarından çok hâli tavrı merâkını gıdıklamış. O yüzden bir süre susmuş, konuşmamış.
Dede devam etmiş, “Ayrıca biliyo musun evlatcığım! Gerçekten şapkadan tavşan çıkmadığı hâlde, şapkadan tavşan çıkarıyomuş gibi yapan sihirbaza inanır seyirciler. Neden? Sihirbaz çok iyi sihir yaptığı için mi? Hayır! Seyirciler inanmak istedikleri için inanırlar. Eğer sen de inanmak istersen sana tuhaf bi şey anlatıcam.” demiş.
Cenk inanmaya dünden razıymış zaten. “Anlat anlat hadi!” demiş.
Dede devam etmiş, “Biliyo musun? Ben uçuyorum.”
Cenk heyecanla dedesinin sırtına bakıp, “Gizli kanatların mı var?” diye sormuş.
Dede, “Kanata gerek yok. Sen eğer benim uçtuğuma inanırsan kanata gerek yok.”
Cenk, “İnanırım inanırım anlat sen!” demiş.
Dede, “Daha fazla anlatmayacağım. masalsitesi.com Sen uçtuğumu göreceksin zaten!” deyip konuşmayı sona erdirmiş. Torununun başını okşayıp yollamış.
O gece Cenk rüyasında dedesinin uçtuğunu görmüş. Sabahın alacasında uyanıp çişe gitmiş. Dönerken pencereden bakmış. “Amman Amman! O da ne!” Pelerini havalanmış ve sanki uçar gibi biri geçmiyor muymuş sokaktan? “Aman aman! ” Pelerinli adam başını kaldırıp bakmış! Bu geçen Cenk’in dedesinin ta kendisi değil miymiş meğer! Çocukcağız affalamış. “Dedem uçuyo!” demiş kekeleyerek. Sonra koşmuş dedesinin odasına. Fakat dedesi horul horul yatağında uyuyormuş. Peki o zaman sokakta uçar gibi yürüyen dedesi değilse kimmiş?
Cenk dayanamamış, yaşlı adamı uyandırmış. Olanları anlatmış. Esrarengiz adam ise bunun bir oyun, sihir oyunu olduğunu ve inanmaya hazır olduğu için gördüklerini gerçek sandığını anlatmış gizemli bir havada.
“Peki o zaman aşağıda uçar gibi yürüyen sen miydin?”
“Evet bendim!” demiş dedesi.
“Ama nasıl olur! İçerde uyuyordun sen bi kere.” demiş Cenk.
“Hayır. Uyuma numarası yapıyordum.”
“Peki sokaktan nasıl koştun geldin yatağa hemen?”
“O da işin sırrı zaten!” demiş dede gülümseyerek. “Ayrıca yere bak. Ne görüyosun?” diye eklemiş.
“Yeeeer. Yer görüyorum.” demiş Cenk.
“Peki yer değil de bulutlar olduğunu düşünsen ayaklarının altında?”
“Düşünürüm ne var ki.” demiş Cenk.
Dede, “Yürü bakalım bulutların üstünde o zaman.” demiş.
Cenk de yürümeye başlamış hayâli bulutların üstünde.
Dede, “Ayaklarının altında nasıl bir his var?” diye sormuş.
Cenk, “Yumuşacık, pamuk gibi. Sanki pamukların üstünde yürüyorum.” demiş.
Dede, “Evlatcağızım. Uçuyosun sen. Bayaa bayaa uçuyosun işte.” demiş
Cenk kahkahalar atarak dedesinin üstüne atlamış.
Dede, “Gördün mü Cenkcik, sen inanırsan kötüler olur, iyiler olur. Sen inanırsan deden uçar. Çok inanırsan sen de uçarsın.” demiş. Ve eskiden nasıl ünlü bir sihirbaz olduğunu, yaptığı numaraları anlatmış tek tek. Ufaklık tatlı tatlı sihirbazlıktan emekli dedesini dinlerken uykuya dalmış.
O günden sonra Cenk biraz değişmiş. Artık arkadaşlarının üstüne çullanmıyormuş. Ama onları şaşırtmak için yeni yeni numaralar öğrenmeye başlamış. Dedesinin çırağı olmuş.
Büyümüş çok ünlü bir sihirbaz olmuş. Ve herkese dedesinin anlattıklarını anlatmış durmadan.
Gökten üç elma düşmüş. Üçü de bulutların üstünde yürüyebilen çocukların başına.
EN GÜZEL TÜRK MASALLARI,MASAL SARAYINDA..