Sevgili çocuklar, bu masal, dinozorların dünya üzerinden kaybolup, ağaçların yaprakları arasında nasıl yaşadıklarının masalıdır.
Bundan binlerce yıl önce, dünyanın uzak bir köşesinde, içinde; arslanların, kaplanların, zürafaların, fillerin, papağanların kısaca tüm hayvanların yaşadığı çok büyük bir orman varmış. Orman, öylesine büyük, öylesine güzelmiş ki; yüksekliği yüzlerce metreleri bulan ulu ağaçlar, göz alabildiğine uzanan pırıl pırıl akarsular, ormanın sesine ayrı bir güzellik katan gürül gürül akan şelaleler ve bu güzelliklere alkış tutan binbir çeşit bitkiler ve çiçeklerle tıpkı cennetten bir köşeyi andırıyormuş.
Bu muhteşem ormanın kralı da arslanmış. Arslan, ülkesini ve halkını çok seven, adil ve akıllı bir hükümdarmış. Tüm orman halkı bu güzel ormanda, kardeşçe ve mutluluk içinde yaşayıp gidiyormuş. Bu mutlu ormanın, mutlu sakinlerinden biri de ateş böceğiymiş. O da diğer hayvanlar gibi iyi kalpliymiş ama tek kusuru biraz ihmalci olmasıymış. Günlerden bir gün, ateş böceği, ormanın en güzel yerlerini gezmeye çıkmış. Neşe ve sevinçle ormanda biraz uçmuş, biraz yürümüş, doya doya oyunlar oynamış. Öğle vakti olup, acıktığını hissedince, bir ateş yakmış. Yemeğini pişirip, güzelce karnını doyurmuş. Küçücük bir ateş böceğinin yemeği ne kadar olur ki; tabii ki küçücük bir ot parçasından ibaretmiş. Karnı doyan ateş böceğini bir ağırlık basmış, gözlerinden uyku akmaya başlamış. Ama bu arada yemek pişirmek için yakhğı ateş hala yanıyormuş.
“Nasıl olsa küçücük bir ateş, uyanınca söndürürüm.” diye tembellik etmiş ve derin bir uykuya dalmış. Ateş böceği, uykusunun en ağır yerinde birden sıçrayıvermiş; birde bakmış ki, söndürmediği küçücük ateş etrafa yayılmış, elbisesini tutuşturmuş. Güç bela kendini yakındaki dereye atarak yanmaktan son anda kurtulabilmiş. Bu arada alevler tüm ormanı sarmaya başlamış.
Ateş böceği telaş ve pişmanlıkla, ormanlar kralı arsIana haber vermeye koşmuş. Ama o, haberi ulaştırıncaya kadar yangın ormanın her tarafını sarmış. Ormanda yaşayan hayvanların evleri bir bir yanıp kül olmuş. Tüm hayvanlar sağa sola kaçışmaya başlamış. Kral arslan, tüm halkıyla birlikte, yangını söndürmek için var gücüyle çalışıyormuş. Filler hortumlarıyla, dinozorlar ağızlarıyla, herkes gücünün yettiği kadar su ve toprak alarak büyük yangını söndürmeye çalışmışlar. Gece gündüz çalışmalarına rağmen, yangını ancak bir yıl sonra söndürebilmişler. Ucu bucağı gözükmeyen koskoca ormandan, geriye sadece kül ve kuru topraktan başka birşey kalmamış. Sadece küçücük bir alanı yanmaktan kurtarabilmişler. Ama bu küçücük yerde hepsinin yaşamasına imkan yokmuş. Kral arslan, tüm halkını olağanüstü toplantıya çağırmış. Ateş böceği çok pişmanmış ve utancından kimsenin yüzüne bakamıyormuş.
Arslan: “Dostlarım! Olan oldu artık. Bundan sonra ne yapacağımıza karar vermemiz gerekiyor.” diye konuşmaya başlamış. Ayı, söz alarak: “Sayın kralım. Bu küçücük yeşil alan hiç birimize yetmez. En iyisi kendimize yeni ormanlar bulalım.” demiş. Hayvanların çok büyük bir bölümü ayının görüşüne hak vermişler. Arslan: “Olmaz!” diye kükremiş. “Biz yaşadığımız topraklara ihanet edemeyiz. Bura ormanı koruyamadık. Bir hata yaptık. Buraları terk ederek ikinci bir hata yapmanıza izin veremem.”
“Peki ne yapacağız saygıdeğer kralım?” diye sormuş fil.
Arslan: “Bundan böyle herkes üç öğün yiyeceğine bir öğün yiyecek ve kendi yaşayabileceği büyüklükteki bir alana ağaç ekecek.” diye emretmiş. “İyi ama” demiş zürafa, “Ektiğimiz ağaçların büyümesi ve bize faydalı olabilmesi için en az otuz yıl geçmesi lazım. Halbuki bu küçücük yer bize en fazla bir yıl yeter.”
Zürafanın bu sözleri üzerine, ortalığı bir ölüm sessizliği kaplamış, kimseden çıt çıkmıyormuş. Çünkü zürafanın dedikleri doğruymuş. Uzun süren sessizliği dinozor bozmuş. Herkes dinozora dönüp, söyleyeceklerini merakla beklemeye başlamış. Dinozor: “Saygı değer kralımız çok haklı. Biz kendi topraklarımızı koruyamadık. Emanete hıyanet ettik. Bu emaneti yerine getirmek boynumuzun borcu. Zürafa kardeşim de çok haklı. Burası, bizi ancak bir yıl besleyebilir. Bu şekilde birlikte kalırsak, bir yıl sonra yeni bir orman yeşertemeden hepimiz ölmüş oluruz. Ama ben, bu sorunun çözümünü buldum.” demiş.
Bütün hayvanlar daha da meraklı bir şekilde dinozoru dinlemeye devam etmişler: “İçinizdeki en iri cüsseli hayvanlar bizleriz. Şayet biz buradan ayrılırsak, burası size en az otuz yıl yeter. Böylece hem canımızı kurtarır hem de ormanımızı geri getirebiliriz.” demiş.
Arslan: “Sizin yeşillik ve suya hepimizden daha fazla ihtiyacı var. Kurak yerlerde yaşamanız mümkün değil. Bu öneriyi asla kabul edemem.” demiş. Bu arada bütün hayvanlar kral arslana: “Hayır! Biz gidelim”, “Olmaz! biz gidelim!” diye yalvarmaya başlamışlar. Utancından arkadaşlarının yüzüne bakamayan ateş böceği ağlayarak; “Arkadaşlar! Bu benim suçum. Siz bu hallere benim yüzünden düştünüz. Gitmesi gereken biri varsa o da benim.” diye ısrarla diretmiş.
Dinozor tekrar arkadaşlarına dönüp: “Sevgili dostlarım. Hepinizin ne kadar vefalı olduğunu biliyorum. Lakin gitmesi en doğru olan hayvan biziz. Şayet bizim ölümümüz, tüm hayvanların ve ormanın kurtuluşuna neden olacaksa, seve seve ölmeye hazırız. Ama, sizlerden birinin gitmesi soruna çözüm değil. Bilakis buralardan giderseniz hem siz öleceksiniz hem de orman geri gelmeyecek. Kararım kesindir.” diye kestirip atmış.
Ortalığı yine hüzünlü bir sessizlik kaplamış. Kral arslan, tüm bilgili hayvanlarla çook uzun bir toplantı yapmış. Sonunda karar vermişler:
“Dinozor kardeşimin söylediğinin doğru olduğunu üzülerek ve istemeyerek kabul ettik ve kendisinin bu fedakarlığı yapmasına içimiz sızlayarak evet dedik.” demişler. Tüm hayvanlar ağlaşmaya başlamış. Ateş böceği: “Sayın kralım, izin verin ben de onlarla gideyim.” diye yalvarmış. Arslan: “Suçunun bağışlanmasını istiyorsan, herkesten daha fazla ağaç dikmeklisin. Burada kalıp bizlerle mücadele etmen daha doğru.” deyince, Ateş böceği çaresiz, boyun büküp emri kabul etmiş.
Dinozor ailesi tüm dostları ve arkadaşlarıyla hüzünlü bir şekilde vedalaşmış. Hepsinin gözleri yaşlı, yürekleri burukmuş. Aradan üç gün geçmesine rağmen, tüm orman halkı hala yastaymış. Onların yokluğuna bir türlü alışamamışlar. Kral arslan: “Ağlamak ve dövünmek onları geri getirmez. Onları ve ormanı diriltmek istiyorsanız, bugünden tez herkes ağaç dikmeye başlasın.” diye emretmiş.
Tüm orman halkı el birliğiyle yememiş içmemiş, her gün ağaç dikmeye başlamış. Öyle ki; binlerce hayvan her gün on binlerce ağaç dikiyormuş. En çok ağacı ateş böceği dikmiş. Onlar yeni bir ağaç dikerken, daha önce diktikleri ağaçlar da günden güne büyüyormuş. Sonunda yaşadıkları küçücük yerin sınırları genişlemiş genişlemiş. Aradan tam otuz yıl geçmiş. Ormanları o kadar genişlemiş ki, eski yaşadıkları ormanın tam iki katı büyüklüğüne ulaşmış. Bu arada, kurak topraklarda yaşayan dinozorlar da, son nefeslerini verinceye kadar milyonlarca ağaç dikmişler.
Kral ve halkı, ormanları çok genişlemiş olmasına rağmen, ağaç dikmeye hiçbir gün ara vermemişler. Sonunda küçük bir dağın yamacı dışında, ağaç dikilmeyen hiçbir yer kalmamış. Orayı da ağaçlarla süsledikten sonra, dağın diğer yamacına geçmişler. Geçmişler ama bir de ne görsünler? Bundan tam otuz yıl önce dinozor kardeşlerinin diktiği milyonlarca ağaç, uçsuz bucaksız bir orman olmuş, onları bekliyormuş. Taa uzaktaki dağın yamacında, ulu ağaçların oluşturduğu bir yazıyı fark etmişler:
“Sevgili dostlarımız, siz bu yazıyı okurken biz çoktan ölmüş olacağız. Biz dünya gözüyle buluşamadık ama, otuz yıl önce diktiğimiz ağaçlar buluştu. Ama bizim nefeslerimizi ağaç yapraklarının arasındaki hışırtılarda duyabilirsiniz. Çünkü, biz sizin diktiğiniz ağaçların yapraklarından nefeslerinizi duyabiliyoruz. Emaneti geri verdiniz. Ormandaki milyonlarca ağaçların, milyonlarca yaprakları kadar sevgilerle. Dostunuz dinozorlar.”
En güzel çocuk masalları için takipte kalın lütfen 🤩