Bir varmış bir yokmuş. Teyzesiyle birlikte yaşayan bir küçük kız varmış. Küçük kızın teyzesiyle birlikte yaşadığı evde, hiçbir eksiği yokmuş. İstediği kadar yemek yiyebiliyor, istediği gibi oyun oynayabiliyormuş. Ancak bu küçük kız, kendisine sürekli ‘çocuk’ muamelesi yapılmasından çok sıkılırmış. Oyun oynamaktan ise hoşlanmamaya başlamış. Arkadaşlarının oynadığı oyunları basit ve anlamsız buluyormuş.
Küçük kızın yaşadığı köydeki tüm çocuklar, bütün günlerini oyun oynayarak geçiriyor ve bu küçük kızın neden hiç oyun oynamadığını anlamıyormuş. Küçük kız, arkadaşlarıyla birlikte hiç oyun oynamadığı için, zamanla arkadaşı kalmamış. O da kendisine arkadaşlık eden başka şeyler bulmuş. Teyzesinin kütüphanesinde bulduğu kitapları okumaya başlamış.
Küçük kız için kitap okumak o kadar güzelmiş ki, zamanla bütün gününü kitap okuyarak geçirmeye başlamış. Teyzesinin ve köydeki diğer insanların neden kitap okuduğunu anlayamıyormuş. Köydeki çocuklara kitap okumalarını söylüyormuş ama çocuklar oyun oynamayı daha eğlenceli buluyormuş.
Arkadaşları gibi, teyzesi de küçük kızı anlamıyormuş. Teyzesi, kitap okumanın yararlı olmadığını düşünüyor ve küçük kızın çocukluğunu yaşamadığı için pişman olacağını düşünüyormuş.
Köyde kitap satan hiçbir yer olmadığı için, küçük kız, kitap almak için teyzesiyle birlikte şehre gidiyormuş. Ayda birkaç defa şehre giden küçük kız, onlarca kitap alıyor ve aldığı kitapları hemen bitiriyormuş.
Küçük kız kitap okumayı sürdürürken, köyde kuraklık başlamış. İlk başta köy halkı kuraklığın biteceği zamanı beklemeye başlamış. Ancak kuraklık aylar geçmesine rağmen devam ediyormuş. Bu durumda, köylüler hasat alamadıkları için, yiyecek bulmakta zorlanmaya başlamışlar. Çocuklar daha az oyun oynamaya başlamış. Küçük kız ise artık yeni kitap alamadığından, eski kitaplarını yeniden okumaya başlamış.
Kuraklık etkisini sürdürdüğünden, köylüler artık başka bir yere göç etmeyi düşünmeye başlamışlar. Küçük kız ise bu duruma bir çözüm bulunacağını düşünüyormuş. Aklına okuduğu kitapları getirmiş. Kuraklığın yaşandığı köyleri anlatan hikayeleri ve eski medeniyetleri düşünmüş. Aklına hemen bir fikir gelmiş. Koşarak köydeki azgın dereye gitmiş. Dere çok hızlı aktığı için, azgın dere olarak adlandırılıyormuş. Küçük kız, azgın derenin kenarındaki ağaçlara bakmış. Tarlayı incelemiş ve koşarak teyzesinin yanına gitmiş.
Teyzesine, ağaçları kullanarak, deredeki suyu, tarlalara taşıyabileceklerini anlatmış. Teyzesi bu fikri hiç anlayamamış. Küçük kız ağaçları kesip, içlerini boşaltarak, kovuk elde edebileceklerini ve azgın derenin hızlı akan suları ile tarlayı sulamanın mümkün olacağını söylemiş. Kesin ağaçların yerine ise hemen yenilerini dikeriz demiş küçük kız. Teyzesi bu fikri beğenmiş. Ağaçları kesmeye kıyamasalar da başka çareleri yokmuş.
Küçük kızın yöntemini tüm köylüler uygulamaya başlamış. Kısa süre sonra, tarlalar iyi bir şekilde sulanıyormuş. Kuraklık geçinceye kadar buldukları bu yöntemden istedikleri kadar yararlanabilirlermiş. Çünkü kuraklık sona ererse, derenin ağzındaki kovukları çekerek, suyun tarlaya gelmesini önleyebilirlermiş. Küçük kız, tarlaları kuraklıktan kurtardığı gibi, kitap okumanın ne kadar yararlı olduğunu da tüm köyün fark etmesini sağlamış.
O günden sonra, köydeki herkes, küçük kızdan ödünç kitaplar almaya ve kitap okumaya başlamış. Küçük kız bilge bir nine olduğunda ise, yaşadıkları köy bilim insanları, eğitimciler, uzmanların en fazla yetiştiği bölgelerden biri haline gelmiş.
BİR VARMIŞ BİR YOKMUŞ MASALLARI MASAL SARAYINDA..