Masal Sarayı

En güzel çocuk masalları, çocuk hikayeleri, keloğlan masalları ve daha fazlası sitemizde.

ÇİLLİ HOROZ MASALI

Bir varmış bir yokmuş, evvel zaman içinde kalbur saman içinde, develer tellal iken pireler berber iken, ben annemin babamın beşiğini tıngır mıngır sallar iken, az gittim uz gittim dere tepe düz gittim, bir de döndüm baktım ki arkama bir arpa boyu yol gitmişim. Derken bir horoz varmış. Bu horozun adı; çilli olduğu için, benekli olduğu için çilli horozmuş. Çilli horoz biraz yaramaz bi horozmuş. Aynı zamanda çok da zekiymiş.


Çöplükte eşinirken ayağına diken batmış. Canı yanan horoz, seksekliyerek, bağırarak, ağlayarak koşuşturmaya başlamış. Karşısına bi kulübe, küçük bi ev çıkmış. Kapıyı çalmış. Kapıyı yaşlıca bi kadın açmış. Demiş ki; “Niye ağlıyosun çilli horoz?” O da demiş ki; “Ah nineciğim, vah nineciğim, canım çok yandı; ayağıma diken battı. Yalvarıyorum onu çıkar bana.” Kadıncağız dayanamamış; çilli horozu içeriye almış, oturtturmuş, ayağındaki dikeni cımbızla söküp almış. “Al bak, canını yakan diken bu.” demiş. Horoz da; “Nineciğim, bu dikeni iyi sakla; ben bi süre sonra gelip bu dikeni senden alıcam. Sakın bi yere atma, kaybetme.” demiş.

“Tamam, tamam.” demiş yaşlı kadın. Horoz gitmiş. Teşekkür etmiş, vedalaşmış, çekip gitmiş. Yaşlı kadın da horozu ciddiye almamış; “Aman, horoz bu dikeni napcak? Ben, bunu nerde tutcam?” Almış dikeni, mangalın içine atmış. Mangalda diken yanıp kül olmuş. Bu durumu nine unutmuş.
Aradan uzun bi zaman geçmiş. Çilli horoz, kapısını çalmış.

Dikeni istemiş. “Nineciğim, hani bir vakitler sana geldim, ayağımdan dikeni çıkardın ya; o dikeni istiyorum.” demiş. Nine de demiş ki; “Sen deli misin, dikeni saklayıp napacam? Benim işime yaramadığı gibi senin de işine yaramaz. Üstelik senin canını yakan bi dikeni bunca zaman sonra napcan da geri istiyosun?” “Ben anlamam, dikenimi geri ver.” demiş horoz. Tutturmuş, kapıda eziyet etmiş; “İlla dikenimi geri verceksin.” Nine sinirlenmiş; “Ben onu yaktım, attım mangala. Evimde çöp istemem.” demiş. “O zaman ya dikenimi ya mangalı isterim, ya dikenimi ya mangalı isterim.” demiş. Nine, horozla baş edememiş; “Al mangalı, çık git evimden, gözüm görmesin seni.” demiş. Mecbur kalmış kadıncağaz, mangalı vermiş.
Çilli horoz mangalı almış, gitmiş, gitmiş, gitmiş. Uzunca bi yol gitmiş, yorulmuş. Bi bakmış; karşıda bi çiftlik görmüş. “Şu çiftliğe gideyim de biraz misafir olayım. Hem dinleneyim hem karnımı doyurayım.” demiş. Çiftliğin kapısını çalmış. Çiftçi kapıyı açmış, ne istediğini sormuş. Horoz da demiş ki; “Karnım çok acıktı, çok da yoruldum. Uzunca da bir yol geldim. Biraz beni misafir eder misiniz?” Çiftçi de; “Peki, geç bakalım.” demiş.

Çilli horozun karnını doyurmuşlar. Biraz da misafir etmişler. Horoza çiftliği gezdirmişler. “İstersen temelli kalabilirsin.” demişler. Bizim yaramaz çilli horoz kalır mı? “Ben burdan gidicem; fakat şu mangal, çok yük oluyo bana. Sizde kalsın bu mangal, sonra gelip alcam.” demiş. Çiftçi de şaşırmış; “İyi, kalsın bakalım, kalsın bakalım.” demiş. Çilli horoz vedalaşmış, teşekkür etmiş, gitmiş. Çiftçi, bakmış bakmış mangala; “Ben bunu nerde saklasam?” demiş. Götürmüş; ineklerin, atların olduğu ahıra koymuş.

Eski mangalı beğenmemiş çünkü, çiftçi. “Ahır, en iyisi. Kimse oraya girip çıkmaz, kimse almaz.” demiş, mangalı koymuş, ineklerin ahırına.
İnekler kavga ederlerken bir gün, mangala bi tekme vurmuşlar; mangal uçurumdan aşağı yuvarlanmış, gitmiş, kaybolmuş. Çiftçi de demiş ki; “Aman, bunca zaman geçti, horoz bunu gelip almadı, kesin unutmuştur.” Böyle demiş, yine aradan biraz zaman geçmiş. Hiç ummadığı bi vakit, çilli horoz kapısına dayanmış. “Ben geldim, çiftçi. Benim mangalı alıcam.” demiş. “Sen deli misin? Bunca zaman sonra, gelmedin gitmedin. Mangal kalmadı, kayboldu.” demiş. “Nasıl olur? Ben, sana bunu iyi sakla demedim mi?” demiş. “E gelip alaydın. Bunca zamandır niye gelmedin ki? İnekler ona bi tekme attılar, mangal yuvarlandı gitti uçurumdan aşağı.” demiş. “Ben anlamam. Ya mangalımı verirsin ya ineğin birini.” demiş.

“Sen deli misin çilli horoz? Bir eski püskü mangal karşılığında inek verilir mi?” demiş. “Anlamam, dinlemem.” diye tutturmuş horoz. O kadar şamata, o kadar gürültü patırtı, eziyet etmiş ki, illallah dedirtmiş çiftçiye. Bakmış olcak gibi değil; tutmuş, ineğin birini vermiş, başından defetmiş çilli horozu.


Çilli horoz ineği almış, yola koyulmuş. Gitmiş, gitmiş, gitmiş, bi bakmış; bi kalabalık görmüş. Millet eğleniyomuş, çalıyolarmış, oynuyolarmış. Meğersem bi düğün evine gelmiş. Öyle kalabalık, öyle kalabalık bi düğünmüş ki, o da demiş ki; “Ben de gireyim bu düğün evine de biraz ben de oyniyim, zıplıyim, eğleneyim.” İneğini de böyle bi kenara bağlamış, koymuş bi yere. Neyse, dalmış oyuna. Oynamış, zıplamış, eğlenmiş, yemek yemiş falan. Bu arada, düğün sahipleri de o kadar kalabalık insanlara yemek yetiştiremiyolarmış; başı boş, kimseye ait olmadığını sandıkları ineği görmüşler. Alıp kesmişler, yemeğe ilave etmişler.

Çilli horoz da bilmeden bu yemeği, ineğin etinden falan yemiş, yemekten. Düğün sona ermiş. Çilli horoz; “Gideyim, ineğimi alayım da yola koyulayım.” demiş. Bakmış ki; ineğin yerinde yeller esiyo. “Nerde benim ineğim?” diye sormuş. Düğün sahipleri de demişler ki; “O inek senin miydi? Biz herkese sorduk, kimseden cevap alamadık.” “Evet, benimdi. Verin ineğimi.” demiş. “Olmaz, veremeyiz. Biz onu kestik, pişirdik, millet yedi.” demişler. “Nasıl siz bana sormadan ineğimi keser, pişirir, yedirirsiniz millete?” diye kıyameti koparmış horoz. “Ya sen de yedin, herkes de yedi. İnek diye bi şey kalmadı ortada. Parasını verelim ya da bi başka inek alıp verelim, git başımızdan.” demişler, dinletememişler. O kadar çok yaygara koparmış ki… “Ya ineği isterim ya gelini, ya ineği isterim ya davulu.” diye tutturmuş. “Yapma çilli horoz, gelini alıp da napcan? Damat var, vermeyiz, etmeyiz.” demişler. Baş edememişler horozla.
Almış gelini, gitmiş çilli horoz. Masal bu ya; gelini almış, yola koyulmuş, gitmiş, gitmiş, gitmiş. Yine yolda ilerlerken gelinle birlikte, bi çoban görmüş otlakta, koyunlarını otlatan. Hazin hazin de kavalını çalıyomuş. Yaklaşmış çilli horoz çabona, demiş ki; “Çoban kardeş, şu çaldığın şey nedir?” “Kaval.” demiş. “Bana da öğretir misin?” “Öğretirim; ama bana karşılığında ne vercen?” demiş çoban. “Hiçbi şeyin yok; yalnız şu gelin var. İstiyosan onu vereyim.” demiş çilli horoz. Çobanın çok hoşuna gitmiş, “Tamam, ver gelini al kavalı.” demiş. Anlaşmışlar; gelini çobana vermiş, kavalı da kendi almış.
Tekrar yola koyulmuş, gitmiş, gitmiş, gitmiş. Bi ağaç kütüğü görmüş. Üstüne çıkmış, oturmuş. Kavalı da eline almış, başlamış çalmaya; “Dütdürü dütdürü dütdürü, dütdürü dütdürü dütdürü diken verdim mangal aldım, mangal verdim inek aldım, inek verdim gelin aldım, gelin verdim kaval aldım, dütdürü dütdürü.” Öyle eğlenmiş, öyle mutlu olmuş ki, sonunda aradığı şeyi bulmuş. çalarak giderken bir uçurumdan yuvarlanıvermiş . gözlerini açmış ki tepesinde bir kara tavuk . Tavuk çok gülmüş horozun haline ve tek bir cümle söylemiş hatasını anlasın diye.

-hile ile ararsan kazancının yolunu, işte böyle kırarsın kanadını, kolunu..

EN GÜZEL VELİ DAYI MASALLARI MASAL SARAYINDA..

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Back to top